Musibetler


Türkiye’nin özellikle güney ve ege sahil kent ve kasabaları geçen haftadan başlamak üzere büyük yangınlara maruz kaldı. Birçok köy ve ilçe etkilendi, evler ve işyerleri yandı, 7 kişi öldü. İnsanların yıllarca uğraşıp yaptıkları veya topladıkları birikimler bir günde veya günün bir parçasında tamamen yok olup küle döndü. Türkiye halkı büyük bir felakete maruz kaldı. Gökyüzü günlerce dumanla kaplandı, gökyüzünden küller yağdı ve güneş ışığı yeryüzünden yükselen dumanlarla kaplandı. Büyük bir acı ve kaos yaşandı.

 

Bunun yanında, yaklaşık 2 senedir insanlık COVİD-19 ile uğraşıyor. Birçok kişi bu hastalıktan öldü, insanlar işsiz kaldı, büyük ekonomik problemler yaşandı ve insanlar bundan dolayı birçok yönden etkilendi. Dünya’da halen savaşlar, açlık, kuraklık, başka hastalıklar devam ediyor, her gün insanlar ölüyor. Afrika’da halen çocuklar açlıktan ölüyor. Birçok insan fakirlikle, hastalıklarla ve üzüntülerle boğuşuyor. Dünya adeta tam bir kaos arenası. Peki, tüm bu kötülükler neden var? İnsanlar neden hastalanıyor, felaketlere maruz kalıyor, üzüntü ve kederlerle boğuşuyor?

 

Bu sorulara dinler ve felsefeciler nasıl yanıtlar vermişler kısaca bakalım.

 

Hemen hemen hepimizin içine doğduğu ve gerçeği görüp hipnozdan uyanıncaya kadar kabul ettiği Sünnilik Dininin kötülük problemine yanıtı: Birkaç örnek...

 

Tasavvuf ehlinin pek çoğu, Mevla'nın "neylerse güzel eyleyeceğini" söyleyerek ve zaman zaman da bazı te'villerle kestirme yolla kötülük probleminin üstünü örtmeye çalışmışlardır.

 

Hâlbuki bu söz, kötülüğe uğramış birisi, örneğin çocuğu tecavüze uğramış ve öldürülmüş bir anne için mantıklı olur mu? Yani bu durumdaki bir anne, ‘’neylerse güzel eyler’’ diyebilir mi, bu söz onun kalbini teskin edebilir mi? Örneğin, trafik kazası sonucu iki ayağı, iki kolu kopan yüzü paramparça olan ama yaşamaya devam eden birisi ‘’neylerse güzel eyler’’ diyebilir mi? Bu söz onun için ne anlam ifade edecektir? Evet Tanrı benim kollarımı ve ayaklarımı kopardı, yetmedi yüzümü de tanınmaz hale getirdi ve güzey eyledi diyebilir mi?

 

Bir başka örneği Youtube’dan izleyebilirsiniz. 2018 yılı Ağustos ayında Diyarbakır’a tatile giden ailesini almak için İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali'ne doğru yola çıkan Mehmet Sürer’e, yolda yürürken ters yönden gelen bir motosiklet çarptı. Motosikletin çarpmasıyla yere düşerek kafasını vuran Sürer daha sonra ayağa kalkarak, çevresindekilere "Bir şeyim yok" deyip otogara gitti. Diyarbakır'a gitmek üzere otobüse binen Sürer, Manisa'nın Salihli ilçesinde fenalaştı. Sürer, mide bulantısı ve baş dönmesi şikâyetiyle otobüsten ambulansa alınarak Salihli Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Beyninde ciddi hasar oluştuğu belirlenen Sürer, Manisa Celal Bayar Hastanesi'ne sevk edildi. Burada, bilinci kapalı şekilde yaklaşık 2 ay yoğun bakımda kalan Sürer, uyandığında konuşma, yürüme, yemek yeme gibi birçok yetisini kaybetti, elleri ve ayaklarında da bükülmeler meydana geldi. Tedavisinin ardından taburcu edilen ve yatağa mahkûm olarak yaşamaya başlayan Sürer'e, yüzde 100 engelli raporu verildi. Bu kişinin 27 yaşında ev hanımı genç bir karısı ve 4 tane küçük çocuğu var. Adam bu hale geldiğinde küçük 2 çocuğu 6 aylık ve bir süre sonra kendisine baba diye seslenmeye başladılar. Karısı çok çaresiz olduğunu söylüyor. Tüm bunları anlayan adam sadece ağzını açarak ağlıyor. Bu videoyu YouTube’dan izleyin. Kadının, çocukların ve adamın nasıl bir mağduriyet yaşadığını göreceksiniz. ‘’Neylerse güzel eyler’’ deyip bu kadını teskin edebilir misiniz? O adam için bu söz ne ifade ediyor?

 

Bu durumları yaşamayanlar için ‘’Neylerse güzel eyler’’ demek kolay... Bu çok kötü olaylar karşısında, şu soruyu sormak insanlığın varoluşsal bir sonucu olmaz mı? Eğer Tanrı ‘’Her şeye Gücü Yeten’’ ise o halde bu kötülükler neden var? Neden engellemiyor? Mutlak iyi olan bir Tanrı'nın varlığı ile nasıl bağdaşıyor? Eğer şerri de hayrı da O yarattı, O neylerse güzel eyler derseniz o zaman şu sonuca erişmeniz gerekir: Ya Herşeye Gücü Yetmiyor, Ya da Mutlak İyi değil. Devam edelim...

 

Mesela Said Nursi şu yaldızlı ve yarı anlaşılan sözlerle şöyle bir açıklama getiriyor. (Okuyamayabilirsiniz ben size altında özet geçeceğim).

 

"musibetler ve şerler, Saltanat ve Rubûbiyetin ‘adetullah' namı altında ve külli iradelerin mümessilleri olan umumi ve külli kanunlarının çok neticelerinden tek tük cüz'i neticeleri olmasından, o kanunlar cereyanın, cüz'i muktezaları olduğundan, elbette külli maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve riayet etmek için o şerh cüz'i neticeleri dahi halleder." (2. Şuâ) s. 859

 

Yani diyor ki, Tanrı’nın yaratmasında birçok güzel neticeler var, kötülük olsa ne olur? Musibetler ve şer bu büyük neticeler arasındaki çok küçük bir noktayı işgal eder. O halde kötülük ve şer de Tanrı’dan gelir ve tüm bu kötülüklerin sebebi Tanrı’dır. Yani çocuğu tecavüze uğrayıp öldürülen bir anne Tanrı’yı suçlayabilir, yukarıdaki 27 yaşındaki genç kadın Tanrı’yı suçlayabilir, Manavgat’ta evini-barkını kaybeden köylü Tanrı’yı suçlayabilir. Trafik kazasında 4 uzvunu ve yüzünü kaybeden birisi Tanrı’yı suçlayabilir. O halde Tanrı Mutlak İyi, Herşeye Gücü Yeten bir Tanrı olmaktan çıkıyor. Görüyorsunuz, bu açıklama hiçbir şekilde binyıllardır gündemde olan bu sorunu çözmediği gibi Tanrı’ya karşı birçok küfür de içeriyor.

 

Yahudi bir Haham olan Harold S. Kushner’in kitabında şöyle söylüyor. En çok satan KÖTÜ ŞEYLER İYİ İNSANLARA OLDUĞUNDA isimli kitabında Haham Kushner şunları belirtir:

 

  

     Bu dünyada kötü şeyler iyi insanlara olur fakat bunu irade eden Tanrı değildir. Tanrı, insanların hak ettikleri şeyi almalarını ister ancak her zaman bunu ayarlayamaz. (S. 42)

 

     Tanrı, doğru kimseleri zarardan korumak için elini aşağıya uzatıp doğa yasalarının işleyişlerini kesintiye uğratmaz. Bu, iyi insanların başına kötü şeyler gelmesine neden olan dünyamızın ikinci bir alanıdır ve Tanrı buna neden olmaz ve bunu durduramaz. (S. 58)

 

     Tanrı her şeyi yapamaz fakat O, bazı önemli şeyleri yapabilir. (S. 113)

 

     Biz O’ndan bizleri hastalığa karşı bağışıklık sahibi yapmasını isteyemeyiz çünkü O bunu yapamaz. (S. 125)

 

            Ben O’nun sınırlarının farkındayım. Yapabileceği şeyler, doğa kanunuyla ve insan doğasının ve insanın ahlaki özgürlüğünün evrimiyle sınırlıdır. (S 134)

 

 

Yani Haham Kushner, Tanrı’nın Her şeye Gücü Yetmediğini söylüyor. Kötülüklere engel olamadığını belirtiyor.

 

Peki, felsefeciler ve Ateistler bu durumlara nasıl izahat getiriyorlar? Mesela Epikür bu konuda şöyle diyor;

 

Tanrı, ya kötülükleri ortadan kaldırmak ister de kaldıramaz; veya kaldırabilir, ama kaldırmak istemez; ya da ne kaldırmak ister, ne de kaldırabilir; yahut da hem kaldırmayı ister hem de kaldırabilir. Eğer ortadan kaldırmak istiyor da kaldıramıyorsa, O her şeye kadir değildir; ki bu durum Tanrı’nın karakteriyle uyuşmaz; eğer ortadan kaldırabiliyor, fakat kaldırmak istemiyorsa, O kötü niyetlidir; ki bu da aynı şekilde Tanrı ile uyuşmaz; eğer O ne ortadan kaldırmayı istiyor, ne de kaldırabiliyorsa, hem kötü niyetlidir hem de her şeye kadir değildir; bu durumda da Tanrı değildir; eğer hem ortadan kaldırmayı istiyor, hem de kaldırabiliyorsa – ki yalnızca bu Tanrı’ya uygundur–, o zaman kötülüklerin kaynağı nedir? Ya da o kötülükleri niçin ortadan kaldırmamaktadır?

 

 

Problemin bir başka sunuluşu yüzyıllar sonra David Hume tarafından Din Üstüne Diyaloglar adlı eserinde Philo’nun ağzıyla şöyle yapılmıştır

 

Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?

Öyleyse o güçsüzdür.

Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?

Öyleyse o iyi niyetli değildir.

Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?

 

Kötülük probleminin çok bilinen bir versiyonu da çağdaş filozof John L. Mackie tarafından ileri sürülmüştür.

 

1) Tanrı vardır.

2) Tanrı mutlak iyidir.

3) Tanrı her şeye kādirdir (Her şeye gücü yeter).

4) Kötülük vardır.

 

Yukardaki maddelerden herhangi üçünü kabul eden kişi, dördüncüsünü reddediyor olmalıdır. Yani:

 

Eğer Tanrı varsa (madde 1) ve mutlak iyiliği (madde 2) istiyorsa ve istediği her şeyi yapabilecek kadar güçlüyse (madde 3) kötülük olmamalıdır.

 

Eğer Tanrı varsa (madde 1) ve sadece iyiliği istiyorsa (madde 2), fakat Dünya'da kötülük varsa (madde 4) Tanrı istediğini yapamıyor demektir. Böylece Tanrı her şeye kādir değil demektir.

 

Eğer Tanrı varsa (madde 1) ve her şeye kādirse (madde 3) ve kötülük de varsa (madde 4), Tanrı kötülüğü yaratmış ve mutlak iyi değildir.

 

Son olarak, eğer Tanrı aynı zamanda mutlak iyi (madde 2) ve her şeye kādirse (madde 3) ve buna rağmen kötülük varlığını sürdürüyorsa (madde 4) böyle bir Tanrı var olamaz.

 

İşte görüyorsunuz ki bu problem yüzyıllardır çözülemiyor. Ancak Tanrı bir elçisi yoluyla bizlere Kuran’dan verdiği bilgilerle kötülük problemini çözmüş oluyoruz. Tanrı’nın Antlaşma Elçisi bize Kuran’dan bu sorunun çözümünü gösterdi. Musibetlerin, şerlerin, kıtlıkların, kontrol edilemeyen zarar verici yangınların, savaşların, hastalıkların sebebinin Tanrı olmadığını artık biliyoruz.

 

Şimdi bu kötülüklerin kaynağının ne olduğunu anlamaya çalışalım. ‘’Her şeye Gücü Yeten, Mutlak İyi bir Tanrı’’ kötülük ile aynı karede yer alamayacağına göre, bu durumun sebebi ‘’Her şeye Gücü Yetmeyen, Mutlak İyi Olmayan’’ biri olmalı. Kötülük iki sebepten olabilir. Bir kötülüğü kötü olan birisi işler. Çünkü kötülük kötü olandan gelir. Mutlak İyi olan birisinden kötülük gelmez. Diğer nedeni ise, kötülüğe yol açacak bir olay meydana gelir ancak sizin onun engellemeye gücünüz yetmez. Örneğin Türkiye Devleti yangınlardan hâsıl olan kötülükleri engelleyemedi. Geçen yıl Avusturalya da engel olamadı. Gücü yetmedi. Nitekim diğer bir sebep de gücünüz yetmez. Eğer Tanrı HERŞEYE GÜCÜ YETEN ve MUTLAK İYİ ise o halde onlar Tanrı’dan olmamalı.

 

 

 Kuran bizlere, kötülüklerin tanrılık iddiasında olan Şeytan’dan olduğunu söylüyor. Kuran’ı dikkatle incelediğimiz zaman Şeytan’ın tanrılık iddiasında bulunduğunu görüyoruz (2:30, 36:60, 19:44). O tek gerçek Tanrı (Allah), İblis’e bu iddiasını demesi için sınırsız evrende bir toz zerresi olan bir alan verdi. Bizler de bu iddiayı görmeyi kabul ettik.

 

Seçim Özgürlüğü

[33:72] Biz sorumluluğu (seçim özgürlüğünü) göklere, yere ve dağlara sunduk fakat onlar onu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korktular. Ama insanoğlu onu kabul etti; o, haddi aşandı, cahildi.

 

 

Ancak Şeytan bir tanrı olmadığı için yönetim başarısızlığından dolayı dünyada tam bir kaos/kargaşa hakim. Her şeye gücü yetmediği ve mutlak iyi olmadığı için bunca musibet insanlara vuruyor. İnsanlar evlerini kaybediyor, başlarına birçok felaketler geliyor, sağlık sorunları ve maddi sorunlar yaşıyorlar, mutsuzluk, Dünya’da hâkim duygu haline geliyor.

 

Şimdi, bu söylediklerimizin delillerini Kuran’dan gösterelim.

 

4:79 ayetinde Rabbimiz bizlere yasasını söylüyor: Tanrı’dan Kötü Hiçbir Şey Gelmez.

 

 

 

Tanrı’dan Kötü Hiçbir Şey Gelmez

[4:79] Sana olan iyi bir şey TANRI’dandır, sana olan kötü bir şey sendendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik* ve şahit olarak TANRI yeter.

 

O halde bizim şuna kalben tamamen iman etmemiz gerekiyor: Tanrı’dan Kötü Hiçbir Şey Gelmez

 

Peki bu kötülükler kimden geliyor?

 

Şeytan: Geçici Bir “tanrı”*

[2:30] Hatırla, Rabbin meleklere “Ben yeryüzüne bir temsilci (geçici bir tanrı) atıyorum” demişti. Onlar, “Biz Seni övdükçe övüyorken, Seni yüceltiyorken ve Senin mutlak otoriteni onaylıyorken, orada kötülük yayacak ve kan akıtacak birini mi atayacaksın?” dediler. O da “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” dedi.

 

Dikkat edin, melekler de kötülüğe karşıdır. Peki, kötülükler Tanrı’dan olsaydı, onlar Tanrı’ya mutlak şekilde tapınırlar mıydı? Bu ayetten de kötülüğün kaynağının Şeytan olduğunu görüyoruz.

 

Peki, bizim başımıza neden kötülük gelir? Kuran yanıt veriyor.

 

Sadece Bir Sonuç

[42:30] Başınıza gelen herhangi bir kötülük, kendi eylemlerinizin bir sonucudur ve O, (günahlarınızın) birçoğunu da görmezden gelir.

 

O halde resim iyice netleşiyor. Şeytan tanrılık iddiasında bulundu. Melekler onun her şeye gücü yeten olmadığını ve mutlak iyi olmadığını bildikleri için ‘’yeryüzünde kötülük yayacağını’’ biliyorlardı. O nedenle Tanrı’ya itiraz ettiler. Tabii Tanrı, o ilk günaha, yani şeytanın tanrılık iddiasına olumlu yanıt veren insanlardan ve cinlerden kurtarılmayı hak edenlerin olduğunu biliyordu, ancak melekler bunu bilmiyordu. O nedenle ‘’Ben sizin bilmediğinizi bilirim’’ dedi. Bu nedenle bizleri, her birimize sorarak bu duruma soktu. Biz bu dünyaya Şeytan’ın tanrılık iddiasını görmek için geldik. ‘’Biz Niçin Yaratıldık’’ konusu için Yetkilendirilmiş Çevirideki Giriş ve Ek 7 kısımlarına bakabilirsiniz.

 

Eğer bizler bu dünyada iken Tanrı’nın yasalarına uymayıp Şeytan’ın krallığına girersek o zaman 42:30 ayetindeki sonuca katlanmak zorunda kalırız. Ancak eğer Tanrı müttefiki olursak, yani O’nun yasalarına uyarsak o zaman bizleri sorunsuz bir yaşam bekliyor. Bunu da Kuran’dan görüyoruz:

 

Mutluluk: Şimdi ve Sonsuza Dek*

[10:62] Kesinlikle, TANRI’nın müttefiklerinin korkacakları hiçbir şey yoktur, onlar üzülmeyecekler de.

 

[10:63] Onlar iman edip doğru bir hayat sürenlerdir.

 

[10:64] Onlar için Ahirette olduğu gibi bu dünyada da sevinç ve mutluluk vardır. Bu, TANRI’nın değiştirilemez yasasıdır. İşte böyledir en büyük zafer.

 

 

Dipnot: Birçok kişi, doğruluk için ödüllerini almadan önce veya kötülük için ceza, Diriliş Günü’ne kadar beklemek zorunda olduklarını düşünürler. Fakat Kuran defalarca imanlılara güvence verir ki, onlara mükemmel mutluluk burada, bu dünyada garanti edilmektedir, şimdi ve sonsuza dek. Buradaki geçici dönemlerinin sonunda onlar direkt Cennete giderler (Ek 17’ye bakınız).

 

Bu dünyada iki seçeneğimiz var: Ya Tanrı’nın tarafında olacağız, yani O’nun yasalarına, yani Kuran’a tamamen sarılacağız. Ya da bu yasaları sürekli ihlal edeceğiz, yani günah işeyip Şeytan’ın kampına dahil olacağız. Şeytan’ın krallığına girdiğimiz zaman şeytan bize mutluluk veremez, bizleri yönetemez, dünya yasalarının bir sonucu olarak başımıza gelecek şeylere engel olamaz.

 

Bizler bu seçimde mutlak özgürüz. Bu seçimden sonra ya mükemmel mutlu, mükemmel sağlıklı ve refah içinde olacağız, ya da musibetler peşimizi bırakmayacak. Rabbim doğru seçim üzerinde ayaklarımızı sağlam kılsın diliyorum.

 

 

Yorumlar