Bay Teyit: Antlaşma Elçisi'ne ait tüm dipnotlarını, video programlarını, kitaplarını ve ses kayıtlarını Kuran'la teyit edeceğim. Eğer teyit edemezsem kabul etmeyeceğim.
Bay İtaat: Bu teyidi yaparken nasıl bir mekanizma ile yapacaksın? İlahi vahiy ile mi Kuran'a uygunluğunu veya Kuran'dan olduğunu teyit edeceksin? Yani Tanrı sana melek Cebrail aracılığı ile "bu Kuran'la teyit edilmiştir" gibi bir mesaj mı verecek?
Bay Teyit: Hayır, kendim okuyacağım, araştıracağım, tarihsel, bilimsel, sosyolojik, felsefi, arkeolojik vs. kaidelere bakacağım. Kendim için doğrulayacağım.
Bay İtaat: Sonuçta bunu kendi sinir sisteminle, bilgi daracığınla, zekanla, tecrübelerinle, hatta yetiştiğin ortamın etkisiyle, belki de değişen psikolojik ruh halinle verdiğin kararla yapacaksın. Yani sen Kuran'a uygun buluyorsan sana göre teyit o olacaktır. Peki senin Kurancılardan ne farkın kalacak?
Bay Teyit: Benim farkım şudur, ben şuanda Elçinin çevirisini, dipnotlarını vs kabul ediyorum. Bunları okumakta sorun görmüyorum. Ancak bunlar insan sözüdür, bunlar hadistir.
Bay İtaat: Şuan kabul ediyor olman, doğru bir itikat temeline sahip olduğun anlamına gelmiyor. Doğru itikat temeline sahip değilsen, yani pozisyonunu Kuran'la temellendirmiyorsan doğru bir yolda değilsin demektir.
Bay Teyit: Ne demek istiyorsun, örneklendirir misin?
Bay İtaat: Örneğin 46:15 ayetinde 40 yaşından bahseder ancak bu yaştan önce ölenlerin cennete gideceği açıkça yazmaz. Elçi bu ayetin hikmetinin, bu olduğunu söyler. Birisi çıkıp "ben bunu Kuran'dan teyit edemedim" derse, buna verecek bir yanıtın da olamaz, çünkü tutarlı olmak bunu gerektirir. Nitekim, senin kriterin elçiden gelen tüm bilgileri teyit üzerine kuruluyor, böyle diyen birini ikna etmen mümkün değil. İstediğin kadar laf kalabalığı, süslü felsefi sözler söyle.
Bay Teyit: 17:36 ayetinde bize çok önemli bir tavsiye veriliyor. Teyit etmedikçe HİÇBİR BİLGİYİ kabul etmeyin diyor. Bu bilgilerin içine elçiden aldığımız bilgiler de girer. Dolayısıyla ben bu yasaya uygun hareket etmeliyim. Bu yasanın çiğnenmesi demek Kuran'a uymamak demektir. Bu yasadan elçiyi hariç tutmamız mümkün mü?
Bay İtaat: Kesin olan bir bilgi teyit kapsamına neden girsin? Teyit edeceğin bilginin kapsamı şudur: Henüz doğru olup olmadığı kesin değildir, doğru olduğunun kanıtlanması gereken bir bilgi türüdür. Yani henüz kanıtlanmaya ihtiyacı vardır. Ancak Tanrı'nın doğruluğunu bize bildirdiği bir bilgiyi neden teyit edelim? Bu aynı zamanda Tanrı'ya güvensizlik anlamına gelir.
Bay Teyit: İyi de elçinin söyledikleri de bir insan sözü, her insan sözünün teyide ihtiyacı vardır. Reşad da bizim gibi bir insan sonuçta, söylediklerinin yanlış olma ihtimali de var. O nedenle benim Kuran'la doğruluğunu teyit etmem gerekir.
Bay İtaat: Ancak Reşad'ın insan olarak söyledikleri ile din adına söylediklerini ortalama bir zeka ayırt edebilir. "Kapıdan zarfımı alın" sözünün din kapsamına girmediğini, ancak aynı hutbede "40 yaşından önce ölenler cennete gider" ifadesinin Kuranî bilgi olduğunu pekala ayırt edebiliriz. Dolayısıyla söylediği dini bir ifade Tanrı tarafından bize verilen bilgiye göre doğru olmalıdır. Dolayısıyla teyit kapsamına girmez.
Bay Teyit: Tanrı Antlaşma Elçisinin verdiği tüm dini bilgilerin doğru olduğunu nerede söylüyor?
Bay İtaat:
Tanrı’nın Antlaşma Elçisi
[81:15] Ciddiyetle yemin ederim galaksilere.
[81:16] Tam olarak yörüngelerinde akıp giden.
[81:17] Ant olsun çökerken geceye.
[81:18] Nefes aldığı sırada sabaha.
[81:19] Bu, şerefli bir elçinin sözüdür.*
*81:19 Sure numarası artı ayet numarası artı “Reşad” isminin sayısal değeri (505) artı “Halife”nin değeri (725) toplandığında 1330, 19x70 elde ederiz. Bu, bu elçinin Reşad Halife olduğuna dair Kuranî matematiksel kanıt sunar.
[81:20] Tahtın Sahibi tarafından yetkilendirilmiş, tamamen desteklenmiş.
[81:21] Ona itaat edilsin ve güvenilsin.
Bu sözlerle yetkilendirdiği bir elçinin din adına söyledikleri üzerinde yanlış ihtimali var mı? Dolayısıyla doğruluğu kesin olan bilgiler için teyide gerek var mı?
Ayrıca "o da bizim gibi bir insan, bunlar insan sözüdür" ifadesi tipik olarak Kurancıların sözüdür. Teslim Olanların en ayırıcı ve rehberlik altında olmalarının sebebi, elçiye kayıtsız şartsız itaat edilmesi gerektiğini söyleyen muhkem, yani kesin-net-açık ayetlere uymalarıdır. Kuran'ın bir kısmını devre dış bırakmamalarıdır. Şimdi şu ayete dikkat et lütfen:
Kayıtsız-Şartsız Teslimiyet: Gerçek İmanlıların Özelliği
[4:64] Biz TANRI’nın iradesiyle, kendisine itaat edilme amacı dışında hiçbir elçi göndermedik. Onlar ruhlarına kötülük ettiklerinde sana gelselerdi ve bağışlanma için TANRI’ya dua etselerdi ve elçi de bağışlanmaları için dua etseydi, TANRI’yı, Günahın Bedelinden Kurtaran, En Merhametli Olan olarak bulacaklardı.
Ayete dikkat et, bize bu şekilde emir verildiğine göre, bize iletilen dini bilgilerin Kuran dışı olma ihtimali var mı? Yanlış olma ihtimali var mı? Dolayısıyla teyide ihtiyacı var mı?
Bay Teyit: Sen koyunsun, kasabın koyunu olursan ortalık mezbaaya döner.
Bay İtaat: Ben bu terbiye dışı üsluba yine argümanla yanıt vermeye devam edeceğim. Elçinin mesajının teyit edilmesi, itaat kavramı ile açık bir çelişki göstermektedir. İtaat emri varsa gider itaat edersin, "dur ben bi fikrime göre teyit edeyim" demezsin. Bunu Kurancılar yapıyor. Dolayısıyla sen de Kurancılığın sinsi, daha az net görünür, Teslim Olanlar arasına sızmış bir ikiyüzlü yolunu takip edersin.
Bay Teyit: Sen bir putperestsin. Senin gibi pislik bir putpereste bak aşağıda Reşad'ın sözlerini söylüyorum. Kendin oku. Ses kaydının kendisinde elçinin kendisi Kuran'da olmalıdır diyor. Sen Reşad'a tapınıyorsun. Bizler tek tanrıcı özgür teslim olanlarız.
Bay Teyit: Özgürlüğümü kısıtlıyorsun. Sizler özgürlük karşıtısınız.
Bay İtaat: Naptım kardeşim? Seni Antalya F Tipi cezaevine koydum da, fikirlerini mi söyleyemiyorsun? Hayırdır?
Bay Teyit: Mağdurum. Beni mağdur ettiniz. Beni itibarsızlaştırdınız. Beni yok etmeye çalışıyorsunuz. Ben tarihin en önemli şahsiyetlerinden biri olacaktım. Ama beni bitirme planları ve stratejileri kurdunuz.
Bay İtaat: İstediğin yerde istediğin kadar konuşabilirsin. Maksimum özgürlüğün var. Kimse seni bir hücreye koymadı. Ancak benim ailemin içine gelip istediğim pisliği yapamazsın, kusura bakma. Özgürlüğün bana saçmalıklarını dayattığın yere kadardır. Ben Youtube CEO'suyum veya Tiktok'un sahibiyim de kanalını mı kapattım? Ya da bir devlet başkanıyım da seni hapse mi attım? Yahut gelip kafana silah mı dayadım? Ne zaman konuşmak istedin de konuşamadın? Bu sahte mağduriyet algısını neden yapıyorsun? Bu sahte özgürlük çığırtkanlığı ikiyüzlüce değil mi?
Bay Teyit: Bana ne bana ne ben mağdurum. Benim özgürlüğümü elimden aldınız.
BAZI WHATSAPP YORUMLARI
Alper Yıldız
17.36 ayetinin kastettiğini doğru anlamak için, tekrar yazmak istiyorum. Somut bir örnek vereceğim.
Reşat Halife yaklaşık olarak diyor ki, "Rabbi euzu bike (23.97-98) duasını, Arapça okumalısınız ve her gün okumalısınız. Günde bin defa okunsa yetmez. Ne kadar okursanız o kadar iyi."
Bu ifadeyi yanlış anlayan bir kardeş A diyor ki, "elçiden duydum, günde bin defa okumamız gerekiyor."
Kardeş B ne yapmalı? 17.36 ayeti gereği, kendisine gelen bilgiyi teyit etmeli değil mi?
Önünde iki çeşit teyit yolu var. Birincisi şu soruyu cevaplar: Elçi böyle bir sözü gerçekten söyledi mi?
İkinci ve yanlış anlaşılan teyit yolu şu soruyu cevaplar: Rabbi euzu bike duasını Arapça olarak ve her gün okumalı mıyım, Kuran ile teyit edeceğim?
Bu manipülasyoncu yeni nesil kurancılar ikinci tarz bir teyit ile emredildiğimizi iddia ediyorlar.
17.36 ayeti, Muhammed nebi başta olmak üzere, bir insan tarafından söylendiği iddia edilen herhangi bir sözün, gerçekten ona ait olup olmadığını öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Enfal 20-21 de bunu, bizzat işitmeye bağlıyor. Yani, elçiler adına uydurulan sözleri takip etmemek konusunda Kuran bizi uyarıyor. Teyit edeceğimiz şey, elçinin bu sözü gerçekten söyleyip söylemediğinden emin olmak.
Söylediği şeyin doğru, gerekli, kuran ile uyumlu olduğunu, kurandan delili veya işareti olup olmadığın doğrulamak mümkün değildir. İskender kardeşim makalesinde, bunun ne kadar saçma olduğunu diyalog halinde ifade etmiş.
Düşünün, Muhammed nebi, bir konuda hüküm veriyor. Söz gelimi bir grup insana gidin şurada bekleyin diyor.
"Bir dakika Muhammed, seni teyit edeceğiz. Söylediğini Kuranda bulmamız lazım, sonra teyit etmemiz lazım."
Böyle saçma bir mekanizma olabilir mi? Yapılması gereken, işitmek ve itaat etmektir. Bu kadar basit.
Konuyu çok fazla deşmek ve kafa karıştırmak istemiyorum ama, abdest ayetinde ayakların yıkanmasıyla ilgili tartışmaya da değinmek gerekiyor...
O ayeti, kelime kelime çevirerek okuyacak okursanız, orijinal Arapça metinde, yüz ve kolların yıkanması, başın meshedilmesi, ve ayakların da acaba sanki meshedilmesi gibi bir şey anlaşılacak gibi oluyor. Nitekim, islam dünyası bu konuyu yüzyıllar boyu tartışmış, mezhepler farklı farklı yorumlamıştır. Hanefiler ise bir orta yol tutturmuşlar, ayetin meshetmek olduğunu ama yıkamak gerektiğini, günde en az bir defa yıkanması gerektiğini, diğer vakitlerde ise meshedilmenin uygun olacağını fakat mesh ettikten sonra su geçirmez bir ayakkabı giyilmesi gerektiğini söylemişler.
Özetle saçma sapan bir tartışma. İşin aslı ise şu; Arap dil kural ve kaideleri, kuranın vahyinden çok sonra ortaya koyuluyor. Kuran, Arap dilinde yazılmış İLK yazılı kitaptır. Kendine özgü bir dil/gramer yapısı vardır. Esasen gramer yapısı o toplumun bildiği bir yapıdadır fakat malumunuz olduğu üzere dil zaman içerisinde değişir. Sonuç olarak, dilde yaşanan değişimler sonucu olarak, bu ayetin anlaşılmasında tereddüte düşülmüştür. Tüm bunların üzerine abdest ayetinin kıraati ile ilgili tartışmalar da eklenmiştir.
Bakın, özetin özeti olarak yazdığım bu abdestte ayakların yıkanması meselesiyle ilgili pek çok detay, tarihsel bilgi ve işin aslı esası var. Pek çoğunuz bu lüzumsuz tarihsel bilgileri bilmiyor ve bilmeniz de gerekmiyor.
Şimdi gelelim 17.36 tartışmasına. Elçi diyor ki, o ayaklar yıkanacak. Teyit etmeniz gereken şey nedir? "Elçi gerçekten böyle söyledi mi?"
Peki ikinci tarz bir teyit ile teyit etmeye kalkarsanız ne olur? Havanızı alırsınız. Var mı bir babayiğit, abdestte ayakların yıkanması gerektiğini, kuran ile teyit edebilecek?
Yok ve olması da gerekmiyor. Rabbimiz bize sadece itaat etmemizi emrediyor. İtaat bir yükümlülüktür. Bundan fazlasını yapmaya ne gücümüz yeter ne de becerebiliriz zaten.
Elçiye itaati tartışmaya açan, ondan işittiğimiz sözleri bile doğrulamak teyit etmek gibi Kuran ve akıl dışı bir yöntemi dillendiren, üç beş nasipsize neden laf anlatmak zorunda olalım?
İster itaat ederler ister teyit ederler. Teyit edeni kim teyit edecekse o da ayrı bir konu.
Yusuf Balyemez
Reşad Halife'nin mottosu neydi KURAN, KURAN YALNIZCA KURAN. Ayrıca yine bizzat kendisi diyor ki "BU TANRI TARAFINDAN YETKİLENDİRİLMİŞ ÇEVİRİDİR". Eğer bir imanlı Reşad'ın elçi olduğuna inanıyorsa TANRI adına yalan konuşmayacağına gönülden iman etmek ZORUNDADIR. Şimdi Kuran Son ahit ingilizce çevirisine baktığımızda ARAPÇA KURANDA olmayan dipnot, başlık ve ekler var. Şimdi burada sizleri mantıklı düşünmeye davet ediyorum. Eğer bu dipnot, başlık ve ekler hadisse o zaman KURAN YETERLİ TEK BAŞINA APAÇIK diyen bir insan kendi heva ve hevesine göre Kuran'a eklememi yaptı? Eğer böyle bir iş yaptıysa kendiyle çelişmiş olmaz mı? Kendiyle çelişen Allah adına yalan söylemiş ve elçi olmamış olur. Yani aslında BU ADAM YALANCI demenin dolaylı yoldan dile getirilmesidir. Bu da Kurana göre elçiye olan inançsızlıktır. İfşadır.
Soru şöyle sorularak kafa bulandırılıyor. Dipnotlar KURAN MI? Bu soru yanlış. Bu soru şu soru gibi saçma ve yanlış ELÇİYE İTAAT ALLAHA İTAATTİR DİYORSUNUZ ELÇİLER TANRI MI? kadar saçma mantıksız. Elçilerin Tanrıdan mesajları iletmesi kaynağın Tanrı'dan olduğunun delilidir. Aynı şekilde yetkilendirilmiş bir elçinin kurandan bilgiler, hikmetler vermesi de Kuran'dandır Kuranın hikmetleridir. Konu bu kadar basit aslında. Mesele yani itaat, Elçinin kendi kişiliğine değil mesele ondan gelen vahye saygıdır mesaja itaattir. İnsan olan Reşad hatalar yapar , yanlış şeyler söyleyebilir, dili sürçer, yanlış anlayabilir düşünebilir. O da bir insan. Fakat eğer bir elçi Bu çeviri Tanrı katındandır diyorsa ve Kuranda da elçiden işittiğinize itaat emri varken bizzat elçinin bıraktığı çevirideki hikmetlere KURANA EK KAYNAK YANİ HADİS DEMEK çok da akıllı bir davranış değil. Ayrıca elçi bir hata yapıyorsa Tanrı bunu mutlaka telafi edecektir bunu kuranda bariz de görebiliyoruz. Aksi halde elçi mesajı eksik ve yanlış iletti demek elçi görevini yapmadı demektir. Bu konuda herkes kendi içsel muhakemesini yapabilir. ESENLİKLER.
Osman Hayta
Tanrı elçilerini niye kanıtla gönderiyor?
Tanrı'dan olduğunu iddia ettiği "bazı şeyler"i teyit edip inanalım diye mi?
Yoksa "Bu adamı ben görevlendirdim ve onu bir kanıtla gönderiyorum. Benim adıma söylediklerine koşulsuz şartsız itaat edin." diye mi?
Bunu hâlâ oturtamayanlar var maalesef...
Osman Çelik
Değerli kardeşlerim,
Şeytan görevini yapacak ve o da temsil edilmeli.
Maalesef bizzat ismiyle kınanan bir kavram tanım olarak değiştirilmeye çalışılıyor. Hadis= İnsan sözü...
Bu tanım yanlıştır. Doğrusu;
Hadis= Peygamber adına uydurulmuş sözlerdir.
Ancak bir kategori daha var ki bu da Tanrı tarafından yetkilendirilmiş elçi sözleridir ki kaynağı sadece Kurandır.
Elçi sözlerine koşulsuz itaat emredilir.
Şeytanın tek amacı Yetkilendirilmiş Çeviriye insan sözü eklendiğini kabul ettirmektir.
Bunu da büyük bir ilüzyonla yapmaya çalışıyor.
- "Tek kaynak Kuran değil mi? Bunun dışındaki sözlere nasıl Kuran gibi muamele edersin."
Rabbim ayaklarımızı sağlam kılsın inşallah!
Kerem Başçiftçi
Dün de söyledim ama bugün tekrarlamak istiyorum. Kurancılık, Tanrı'nın Teslimiyet dinine karşı Şeytan'ın getirdiği alternatif dindir.
Bu insanlar yeni bir şey bulmuşlar gibi elçiyi teyit elçiyi teyit diye çıkıyorlar. Şu an bu insanlar şimdilik elçiyle hemfikir kurancılar dır.
Şimdilik diyorum çünkü Tanrı'nın her şeyi ortaya çıkaran kompleks testleri vardır. Yarın gruplarına namazı Kuran ile teyit edemeyen "teslim olanlar" katıldığında ne yapacaklar? Kuran dinimizin tek kaynağı ve herkes kendinden sorumlu ve sen benim kardeşimsin mi diyecekler?
Çok açık meseleler aslında ama Şeytan ortalığı karıştırıyor. Henüz elçi zamanında Salih'in devesinin aslında öldürülmediği, başka bir şey yapıldığı sonucuna varan bir Kurancı gruptan söz ediliyor ses kaydında. Elçi ve beraberindekiler kâle bile almıyor bu tipleri.
Hadis kelimesinin kullanılmasına içimden uzun uzun şeyler yazmak geliyor ama Allah, Tanrı, God, Gott, Dieu, Xwede, Deus aşkına hadisin 1400 sene önceki anlamlıyla bugünkü anlamının aynı olmadığını görmüyorlar mı? ALLAH aşkına Şeytan'ın parmak izlerini görmüyorlar mı? RAHMAN aşkına dilin canlı bir organizma olduğunu bilmiyorlar mı?
Allah hepsine rehberlik etsin...


Yorumlar
Yorum Gönder