Gocuk: Neymiş o öyle ya, çok merak ettim
Palto: Soul ve Spirit'i elçi ayırmış.
Gocuk: Eee bunu biliyoruz zaten, hatta ses kaydı bile var.
Palto: Ama bu insan bile olmayan, hayvan yerine bile koymayacağım, putperest, despot, benim özgürlüğümü kısıtlayan, beni bitirmeye çalışan, beni mağdur eden, beni yok etmeye çalışan, ki ben tarihin en önemli şahsiyeti olacakken, beni tarihten silmeye çalışan aşağılık İskender her iki kelimeyi de "ruh" diye çevirmiş. 😡😡
Gocuk: Sakin ol ya, öyle kelimeler kendine Teslim Olan diyen birine yakışır mı? Naptı sana, kafana silah mı dayadı? Seni Antalya F Tipi cezaevine koyup özgürlüğünü mü kısıtladı? Neyse şimdi boşver şu önemsiz İskender'i, konumuz daha önemli.
Palto: Reşad Halife "Nefs" kelimesini "Soul", "Ruh" kelimesini ise "Spirit" olarak çevirmiş. Yani hem Arapça Kuran, hem de İngilizce Çeviri bu tarihi önemdeki, tüm tezlerimi üzerine bina ettiğim iki kelimeyi birbirinden ayırmış. Ama bu hayvandan aşağı kişi Türkçe'ye çevirirken ikisine de "Ruh" demiş. Halbuki "Soul=Nefs" ve "Spirit=Ruh" diye çevrilmeli. Bunu böyle çevirenler, panteizm, pananteizm, ateizm, sürrealizm, kadirizm, vahdet-i vucudizm, sonerizim, alperstarizm ya da tanergermanizim gibi akımların yaygınlaşması için bunları yapıyorlar.
Gocuk: Ancak "Nefs" kelimesini Arapça'dan mı aldın, Türkçe'den mi aldın tam bilemiyorum. Arapça Kuran'da sadece ASIL KİŞİ olan "Ruh" anlamından farklı anlamlarda da kullanılıyor biliyor musun? Ayrıca Arapça Kuran'da "Ruh" kelimesi, sadece "Spirit" olarak da geçmiyor.
Mesela "Nefs" kelimesi insana kötü şeyi fısıldayan kısmı veya ego şeklinde de geçiyor. Hatta 2 yerde "hayat" ve birçok yerde "kişi zamiri" olarak kullanılmış. Yani salt olarak ASIL KİŞİ anlamına gelmiyor. Türkçe'ye ise ıstılahi, yani genel kullanım, yani zihinde ilk uyanan mana olarak, Kuran'da geçen diğer mana olan insana kötü şeyi fısıldayan kısmı veya ego şeklinde geçmiş. Ki çevirilerde bu tercih edilmeli, çünkü artık Nefs kelimesinin Türkçe dilinde anlamı bu şekilde kullanıldığı gerçeği inkar edilemez. Sözlüklerde, günlük-yaygın kullanımdan farklı manaları görmen mümkün ancak insanlar neyi biliyorsa artık dil olgusu o noktaya evrilmiş demektir.
Palto: Ne demek istiyorsun daha açık konuşur musun?
Gocuk: Diğer örnek üzerinden gideyim o halde. Daha net anlayacaksın. Mesela "Ruh" kelimesi Türkçe'de O ASIL KİŞİYİ ifade ediyor. "Nefs" bu ASIL KİŞİYİ ifade etmiyor. Genel kullanımın bu şekilde olduğu gerçeğini göz ardı etmek, güneşin olmadığını iddia etmekle eş değerdir. Artık zihinlerde dil bu noktaya evrilmiştir. "Nefs" kelimesi artık "ego, şehvet, kötü duygular" anlamına gelir. Yani, Arapça'daki "Ruh" kelimesi ile Türkçe'deki "Ruh" kelimesi aynı anlamları işaret etmez. Kaldı ki, Arapça'daki "Ruh" kelimesinin bir anlamı da "hayat veren, canlılık veren şey" anlamına geliyor diye, Türkçe'deki dil evrimleşmesini yok sayamazsın. Türkçe ile Arapça iki ayrı dil, kelimelerin o dillere geçişlerinden sonra kaderlerine o milletler karar verir. Kaldı ki, ne "Ruh" kelimesi, ne de "Nefs" kelimesi Arapça'da bile tek bir anlama gelmez. Ben de çantadan nasıl bir keklik çıkaracaksın diye merak etmiştim. Ancak yine olmadı, yine olmadı. Yine yapamadın. Yine başaramadın. Yine tarihin çöp tenekesine doğru büyük bir hamle daha yaptın. Şaka şaka, sana takılıyorum. Bana takıl hayatını yaşa demiştin bir ara. Gerçi Gocuk Kürtçe bir kelime, bana daha çok dağ ve köyü anımsatıyor, sen ki Palto'sun, aristokrat bir isme sahipsin. Biz senin yanında kimiz ki...
Palto: Peki neden "Spirit"i de "Ruh" diye çeviriyorlar? Elçi "Soul ve Spirit" diye ayırmış. O ayırdıysa, o hayvandan daha aşağı kişinin de ayırması gerekmiyor mu? Bu çeviride biçok hata var. Hatalar binlerce, biz onlarca zannediyorduk.
Gocuk: Kendisi ile konuştum. Öncelikle şunu diyor: "Ben önemsiz bir insanım, hatalar yapabilirim, yetkili biri değilim, hatalarımı görünce düzeltirim, neden düzeltmeyeyim ki? Birçok kardeşim birçok öneri ile geldi hepsini geçirdik. Hatalarımızı insanlar görsünler diye kitap halinde yayınlamadan önce 1 yıl boyunca internete koyduk ki insanlar hatalarımızı söylesin. Bize muhalifler bile hatamızı söylediğinde kitaba geçirdik. Neden ego yapalım? Hatta bir aralar beraber yiyip içtiğimiz, sürekli konuştuğumuz Mehmet Kablama yıllarca kayda değer bir tane bile öneri getirmedi, sonra bi anda çantadan keklik gibi çeviri yapmaya başladı. Kankası Yunusemre'nin getirdiği önerilerin %90'ına yakınını çeviriye geçirdik ancak beraber çeviri yapmaya karar vermişler. Bizim çeviri üzerinde kelime değişiklikleri yaparak, "ben çeviri yaptım" diye kendilerini pazarlayacak olsalar da, maksimum özgürlük var. Tanrı herkesin ve herşeyin tamamen farkındadır."
İskender ile "Soul-Spirit" konusunu da konuştum. Elçinin "body-soul-spirit" olgularını ayırdığının farkında. Ancak nihayetinde dilden dile çeviri yaptığını ve Türkçe'nin imkanları ölçüsünde çeviri yapılabileceğini belirtiyor. "Ruh" kelimesinin Türkçe'de artık O ASIL KİŞİ'yi ifade ettiğini, bunun genel kullanım ve genel kabul olduğunu, Türkçe'nin böyle bir evrim geçirdiğini söylüyor ve bu gerçeğe sadık kalması gerektiğine inanıyor. Bir çevirmenin Don-Kişotluk yapma lüksünün olmadığını belirtiyor. Ayrıca, "Spirit" kelimesinin Türkçe'de tam bir karşılığının olmaması, yine "Ruh" kelimesinin bu kelime yerine kullanılmasından dolayı mecburen bu kelimenin kullanıldığını söylüyor. Bu durumda nasıl ki Arapça'da "Nefs" kelimesi en az iki farklı anlamda kullanılabiliyorsa (asıl kişi ve ego), Türkçe'deki "Ruh" kelimesi de Asıl Kişi Olan Ruh ve Hayat Veren ilahi Ruh olarak ayrılabilir diyor.
Bu anlamda Soul: Gerçek kişi olan ruh; Spirit ise: Yaşam veren ilahi ruh olarak adlandırılır diyor. Bunun Türkçe açısından bir zorunluluk olduğunu belirtiyor. Diğer türlü "Soul", "Nefs" olarak çevirilirse şu çeviriler Türkçe düşünen bir halk içine ne ifade eder diyor ve şu örnekleri veriyor: "nefsini (soul) büyütmek, nefsine (soul) zulmetmek, hayvanların da nefsi (soul) var, nefs ikizi (soul mate), nefs partneri (soul partner)"
Şunu ekliyor: "Bu saçmalık dışında birşey ifade etmez. Bu dil evrimleşti, kelimeler vücut buldu. Bunu kabul etmek zorundayız. Diğer türlü çeviri yapmak demek kelimelere can çekiştirmek olur. Saçma olur. Bir Kurancı nasıl ki Arapça kelimeler üzerinden saçmalıyorsa, onlar da şuan bunu İngilizce üzerinden saçmalıyorlar."
Palto: Neyse, anladım seni. Biraz konuyu değiştirelim. Biliyor musun ben kimin paltosuyum?
Gocuk: Bilmem, kimin?
Palto: Nikolay Vasilyeviç Gogol'un paltosuyum.
Gocuk: Ew çîye lo?
Palto: Ukrayna asıllı Rus bir yazar. Rus edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Palto onun eseri. Destoyevski, bir demecinde ''hepimiz Gogol'un Paltosundan çıktık'' sözünü söyledi. Yorumcular bunun yeryüzünde bir insana yapılabilecek belki de en büyük övgü dolu söz olduğunu söylüyorlar. Bir insanı yüceltmenin ve göklere çıkarmanın en edebi sözü olduğu açık değil mi?
Gocuk: Vayyyyy. Abi ben gariban gocuk'um, sen neymişsin be abi. Bi dk yaaa, geçenlerde Teslim Olanlar-Edip Yüksel tartışmasını izliyordum. Orada Mehmet Kablama bu yeryüzündeki en büyük övgüyü Edip'e yapıyordu. Neyse ya aklıma geldi birden, tövbe tövbe.
Şimdi gevezeliği bırakalım da konumuza geri dönelim. Aşağıya Arapça Kuran'da geçen "Nefs" kelimelerinin bir kısmını ve altında da "Ruh" kelimelerini koyuyorum. Ve karşılarına da Yetkilendirilmiş Çeviri'de geçen karşılıklarını yazıyorum. Lütfen kendin daha derin incele.
"Nefs" Kelimesinin Yetkilendirilmiş Çeviride Geçiş Şekli
| (2:9:8) anfusahum | kendilerini | يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ |
| (2:44:5) anfusakum | kendinizi | أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ |
| (2:48:5) nafsun | soul | وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ |
| (2:48:7) nafsin | soul | عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ |
| (2:54:8) anfusakum | soul | يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ |
| (2:54:15) anfusakum | ego | فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ |
| (2:57:17) anfusahum | soul | وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ |
| (2:72:3) nafsan | person (şahıs) | وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا وَاللَّهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ |
| (2:84:9) anfusakum | birbirinizi | وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ أَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ |
| (2:85:5) anfusakum | birbirinizi | ثُمَّ أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنْفُسَكُمْ |
| (2:87:23) anfusukumu | ego | أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ |
| (2:90:4) anfusahum | soul | بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ |
| (2:102:71) anfusahum | soul | وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ |
| (2:109:15) anfusihim | kendilerini | لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ |
| (2:110:7) li-anfusikum | soul | وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ |
| (2:123:5) nafsun | soul | وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ |
| (2:123:7) nafsin | soul | عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ |
| (2:130:9) nafsahu | soul | وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُ |
| (2:155:9) wal-anfusi | lives (can, hayat) (kaybı) | وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ |
| (2:187:19) anfusakum | soul | عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ |
| (2:207:5) nafsahu | lives (hayatlarını) (adıyorlar) | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ |
| (2:223:9) li-anfusikum | siz | نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ وَقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ |
| (2:228:3) bi-anfusihinna | kendileri | وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنْفُسِهِنَّ ثَلَاثَةَ قُرُوءٍ |
| (2:231:20) nafsahu | soul | وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ |
| (2:233:19) nafsun | hiç kimse | لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلَّا وُسْعَهَا |
| (2:234:7) bi-anfusihinna | kendilerinin | يَتَرَبَّصْنَ بِأَنْفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا |
| (2:234:20) anfusihinna | kendileri | فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ |
| (2:235:13) anfusikum | kendileri | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُمْ بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنْتُمْ فِي أَنْفُسِكُمْ |
| (2:235:41) anfusikum | kendileri | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ |
| |
"Ruh" Kelimesinin Yetkilendirilmiş Çeviride Geçiş Şekli
| (2:87:15) birūḥi | Holy Spirit | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
| (2:253:20) birūḥi | Holy Spirit | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
| (4:171:24) warūḥun | revelation (vahiy) | وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ |
| (5:110:14) birūḥi | Holy Spirit | اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
| (15:29:6) rūḥī | My spirit | فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
| (16:2:3) bil-rūḥi | revelation (vahiy) | يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
| (16:102:3) rūḥu | Holy Spirit | قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا |
| (17:85:3) l-rūḥi | revelation (vahiy) | وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ |
| (17:85:5) l-rūḥu | revelation (vahiy) | قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا |
| (19:17:7) rūḥanā | our spirit | فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا |
| (21:91:7) rūḥinā | our spirit | وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا |
| (26:193:3) l-rūḥu | Honest Spirit | نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ |
| (32:9:6) rūḥihi | his spirit | ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ |
| (38:72:6) rūḥī | my spirit | فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
| (40:15:6) l-rūḥa | inspiration (vahiy,esin) | يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ |
| (42:52:4) rūḥan | a revelation (bir vahiy) | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا |
| (58:22:28) birūḥin | inspiration (vahiy, esin) | أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ |
| (66:12:10) rūḥinā | our spirit | وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِنْ رُوحِنَا |
| (70:4:3) wal-rūḥu | reports (raporlar) | تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ |
| (78:38:3) l-rūḥu | the Spirit | يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا |
| (97:4:3) wal-rūḥu | the Spirit | تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ |
.png)
Yorumlar
Yorum Gönder