13 Aralık 2020 Pazar

Diyanet'in Reşad Halife Korkusu

 Teslimiyet.org sitesi 29.08.2020 tarihinde tarafımıza hiçbir tebligat yapılmadan mahkeme kararıyla kapatıldı. Kapatıldığını siteye girince öğrendik. Şöyle ki, 



 Ancak, hangi neden ve gerekçe ile kapatıldığına dair en ufak bir bilgi tarafımıza tebliğ edilmedi. Bu kapatma kararı üzerine ivedilikle karara itiraz ettik. Kapatma kararı veren mahkeme Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi olduğu için bir üst mahkeme olan Ankara 5. Sulh Ceza mahkemesine itiraz dilekçesi verdik ve aynı zamanda gerekçenin tarafımıza tebliğini istedik. İtiraz dilekçemiz işleme konuldu. Tarafımıza Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesinin kapatma gerekçesi ulaştı. Şöyle ki, [Hakim ve Katip İsimlerini silerek koyuyorum].




Bir süre sonra Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin kararı tarafımıza tebliğ edildi. Karar bizi şaşırtmadı. İtirazımıza RED kararı verildi. Şöyle ki, 




Bunun üzerine tüm itiraz kanalları kapanmış oldu. Ancak hala tarafımıza kimin ve hangi konuları gerekçe göstererek şikayet ettiği ulaşmamıştı. Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesini aradım ve ilgili şikayet dilekçesini almak için bir dilekçe gönderdim. Nihayet tarafıma kimin hangi gerekçelerle şikayet ettiği ortaya çıktı. Diyanet İşleri Başkanlığı  teslimiyet.org sitesinin kapatılması için mahkemeye 25.08.2020 tarihinde dilekçe vermiş ve üzerinden 4 gün geçtikten sonra kapatılma kararı verilmiş. Şikayet dilekçesini aşağıya koyuyorum.





Din İşleri Yüksek Kurulu da Reşad Halife'nin yazdığı meali incelemiş ve bunun sonucunda bir rapor hazırlamış. Biz akla, mantığa, bilimsel kriterlere ve realiteye uygun hiçbir gerekçe göremedik. Lütfen kendiniz inceleyin ve geleneksel din mensuplarının yaşadığı korku ve acizliği kendi gözlerinizle görün.

Aşağıda Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, Reşad Halife'nin argümanlarına yanıt vermek yerine, baştan aşağı acizlik içeren raporu:





Tüm bunlardan sonra Anayasa Mahkemesi'ne itiraz ettik. İtiraz dilekçemiz aşağıdaki gibidir.






Bizler din adına ''Maksimum Özgürlükten'' yanayız. Çünkü bizim Kutsal Kitabımız Kuran din adına yasaklamayı, susturmayı, korkakça şikayet etmeyi değil herkesin dinini ''Maksimum Özgürlükle'' yaşamasını savunur. İronik olarak, Diyanet de aynı kitaba ve aşağıdaki ayetlere inandığını iddia etmektedir. Aşağıdaki ayetleri inkar ettiklerinin açık delili yukarıdaki şikayet dilekçesidir.


Dinde Zorlama Yok

[2:256] Dinde zorlama olmaz: doğru yol artık yanlış yoldan ayrıdır. Şeytan’ı kınayan ve TANRI’ya iman eden herkes en güçlü bağa tutunmuştur; asla kopmayan bir bağa. TANRI İşitendir, Her Şeyi Bilendir.


Mutlak Din Özgürlüğü

[18:29] İlan et: “Bu, Rabbinizden bir gerçektir,” o halde bırak imanı irade eden iman etsin, inkârı irade eden inkâr etsin. Biz, haddi aşanlar için onları tamamen saracak bir ateş hazırladık. Yardım için feryat ettiklerinde, onlara konsantre asit gibi yüzleri haşlayan bir sıvı verilir. Ne berbat bir içecek! Ne berbat bir kader!


Reşad Halife, tüm yaşamı boyunca Kuran'ın emri gereği din ve ifade özgürlüğünü savundu ve bu uğurda yine Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Kuran'ın yanında başka şeyleri din yapanların saldırısı sonucu mescidine tek başına iken şehit edildi. 

Aşağıdaki ifadeler Reşad Halife tarafından yazılan mealin içinde yer alan Kuran'la desteklenmiş ifadelerdir.

     ''1. İnsanlar için maksimum özgürlükdin özgürlüğü, ifade özgürlüğü, seyahat etme özgürlüğü ve ekonomik özgürlük (2:256, 10:99, 88:21-22).'' [Reşad Halife - Ek 36].


İmanlılar bir haksızlığa uğradığı zaman Rablerinin Kuran'daki emri gereği haklarını savunurlar. Bu nedenle hukuk içerisinde mücadelemiz devam edecektir.


İmanlıların Özellikleri

[42:37] Onlar büyük günahlardan ve ahlaksızlıktan kaçınırlar ve öfkelendikleri zaman affederler.

 

[42:38] İletişim Dualarını (Namazı) yerine getirerek Rablerine yanıt verirler. Onların işleri kendi aralarında istişarede bulunduktan sonra kararlaştırılır ve kendilerine sağladığımız rızıklardan (bağış) yaparlar.

 

[42:39] Başlarına büyük bir haksızlık geldiğinde haklarını savunurlar.


9 Aralık 2020 Çarşamba

''...Şeytan'ın arzularına karışmadığı ne herhangi bir elçi gönderdik ne de bir peygamber...'' [22:52]

 Yazan: Erdem İnce

Sistem*

[22:52] Biz senden önce, şeytanın arzularına karışmadığı ne herhangi bir elçi gönderdik ne de bir peygamber. TANRI sonra şeytanın yaptığını boşa çıkarır. TANRI vahiylerini sağlamlaştırır. TANRI Her Şeyi Bilendir, Bilgeler Bilgesidir.*

 

İkiyüzlüler Ayrılırlar

[22:53] O bu sayede, şeytanın planını kalplerinde şüphe barındıranlar ile kalpleri katılaşanlar için bir test olarak ayarlar. Kötüler muhalefette kalmalıdırlar.

 

[22:54] Bilgi ile nimetlenenler Rabbinden gelen gerçeği tanıyacaklardır, ardından da ona iman edeceklerdir ve kalpleri onu kolayca kabul edecektir. Muhakkak ki TANRI imanlılara doğru yolda rehberlik eder.

 

[22:55] İnkâr edenlere gelince, Saat kendilerine ansızın gelip çatıncaya yahut korkunç bir günün azabı onlara ulaşıncaya dek şüpheler barındırmaya devam edecekler.

 

Bu ayetlere baktığımızda aslında şeytanın elçilerin işlerine karışması meselesi, elçilerin mesajlarına karşı şüphe barındıranlarla ilgili olduğunu görüyoruz. Elçilerin mesajlarına değil.

 

Ayrıca orada hem elçi hem peygamber yazıyor. Peygamberler kitap getirir. Elçiler de var olan bir kitaptan okurlar ve onu tasdiklerler. Elçinin Kuran üzere vaazlerini reddeden insanların mantığına göre Muhammed peygamber Kuran’ı şeytanın sözü karışmış olarak iletmesi gerekir. Halbuki şeytan sözü (tevbe son iki ayet) peygamberden SONRA eklendi. Aynı şekilde Reşad'ın Kuran üzere vaazlerine de şeytan sözü girmiş olamaz. Onun gitmesinden sonra insanlar mesajını çarpıtmış demektir. Ve bu olacaktır olmaya mahkumdur.

 

Buna yönelik ayetler de açıklık getiriyor.

 

Tanrı’nın Antlaşma Elçisi

[81:19] Bu, şerefli bir elçinin sözüdür.*

*81:19 Sure numarası, artı ayet numarası artı “Reşad” isminin sayısal değeri (505) artı “Halife”nin değeri (725) toplandığında 1330, 19x70 elde ederiz. Bu, bu elçinin Reşad Halife olduğuna dair Kuranî matematiksel kanıt sunar.

[81:20] Tahtın Sahibi tarafından yetkilendirilmiş, tamamen desteklenmiş.

[81:21] Ona itaat edilsin ve güvenilsin.

[81:22] Arkadaşınız (Reşad) deli değildir.

[81:23] Onu yüksek ufukta gördü.*

[81:24] O, hiçbir haberi kendinde tutmuyor.

[81:25] O, kovulmuş bir şeytanın ettiği lakırdı değildir.

[81:26] Öyleyse nereye gideceksiniz?

[81:27] Bu, tüm insanlara bir mesajdır.

[81:28] Dosdoğru gitmeyi dileyen kimseler için.

 

Bu ayetlere baktığımız zaman elçilerin sözlerinin şeytanın sözü olmadığını okuyoruz. Tam tersine onların Kuranî vaazleri insanları dosdoğru yola İlettiğini okuyoruz. Ve bu onların mesajları olduğunu okuyoruz. Elçi, aynı zamanda kelime anlamıyla mesaj ileten demektir.

Hiçbir haberi kendilerine tutmadıklarını da Tanrı kendisi bize söylüyor bu ayetlerde. Yani elçilerin esin/ilham/haber aldıklarını ve onlara uymamız gerektiğini.

 

Antlaşma Elçisi Reşad Halife’ye gelince, zaten var olan bir kitaptan, son kitaptan, Kuran'dan, yani Kuran’ın içinden esin/ilham/haber aldığını anlıyoruz. Ve eğer buna uyarsak "dosdoğru yol üzerinde rehberlik" edildiğimiz sözünü veriyor Tanrı bize. Tanrı'ya övgüler olsun.

 

Sure 1: Anahtar (El-Fatiha)

[1:1] En Lütufkâr, En Merhametli olan TANRI’nın adıyla.*

[1:2] Hamdolsun TANRI’ya, kâinatın Rabbi olan.

[1:3] En Lütufkâr, En Merhametli olan.

[1:4] Yargı Günü’nün Hâkimi olan.

[1:5] Yalnızca Sana taparız. Yalnızca Senden yardım isteriz.

[1:6] Doğru yolda bize rehberlik et;

[1:7] nimetlendirdiğin kimselerin yolunda; gazabı hak etmiş olanların değil, sapmış olanların da değil.

 

[22:74] TANRI’yı takdir edilmesi gerektiği gibi takdir etmiyorlar. O, En Güçlü Olandır, Kudretlidir.

[22:75] TANRI insanlar arasından seçtiği gibi melekler arasından da elçiler seçer. TANRI İşitendir, Görendir.

[22:76] O onların geçmişini ve geleceğini bilir. Tüm işlerin nihai kontrolü TANRI’ya aittir.

 

Tanrı elçilerin geçmişini ve geleceğini bildiğini ve onları kontrol altına aldığını söylüyor. Ve elçiye itaat edemeyenlerin Tanrı'yı yeterince takdir etmediğini söylüyor. Ayrıca ayette Tanrı melekleri de anıyor. Eğer Cebrail gelse ve Tanrı'nın kendisine verdiği bilgelikle vaaz etmeye başlasa, karşı koymak ne kadar doğru olur? Tanrı melek ile insan elçiler arasında ayrım yapmıyor. Hepsine güvenmemizi istiyor ve hepsinin Kendisinin kontrolü altında olduklarını söylüyor.


[2:285] Elçi, Rabbinden kendisine indirilene iman etti ve imanlılar da öyle. Onlar TANRI’ya, meleklerine, kutsal yazısına ve elçilerine iman ederler: “Elçilerinin hiçbirisi arasında bir ayrım yapmayız.” Onlar derler ki “İşitiyoruz ve itaat ediyoruz.* Bizi bağışla Rabbimiz, nihai varış Sanadır.”


Mesajın tamamlanması 

[27:88] Dağlara baktığın zaman onların hareketsiz olduğunu zannedersin. Hâlbuki onlar bulutlar gibi hareket ederler. Her şeyi mükemmel kılan TANRI’nın yapımı işte böyledir. O, yaptığınız her şeyden tamamen Haberdardır.

 

[32:7] O, yarattığı her şeyi mükemmel hale getirendir ve insanın yaratılışına balçıktan başlayandır.

 

Tanrı, giriştiği her işi mükemmel hale getirir.

 

[11:1] A.L.R. Bu, ayetleri kusursuz hale getirilmiş, sonra da açıklığa kavuşturulmuş kutsal bir yazıdır.* En Bilge ve En Haberdar olan birinden gelmektedir.

 

Kuran kusursuz hale getirilmiştir ("perfected", yani inglizcesinde "tamamlanmıştır" anlamına gelir).

 

[12:6] “Rabbin böylelikle seni nimetlendirdi ve rüyan vasıtasıyla sana müjde verdi. O, bundan önce ataların İbrahim ve İshak için yaptığı gibi sana ve Yakup ailesine de nimetlerini tamamladı. Rabbin Her Şeyi Bilendir, Bilgeler Bilgesidir.”

 

Tanrı İbrahim, İshak, Yakup ve Muhammed elçileri için nimetlerini, mesajlarını tamamladı.

 

[5:3]...Bugün inkârcılar dininizin (ortadan kaldırılması) konusunda pes ettiler; onlardan korkmayın, onların yerine Benden korkun. Bugün dininizi tamamladım, üzerinize olan nimetimi kemale erdirdim ve din olarak sizin için Teslimiyet’i hükme bağladım. Eğer birisi, kasten günahkârca olmadıkça, kıtlık dolayısıyla (haram yiyecekleri yemeye) zorlanırsa, o zaman TANRI Bağışlayıcıdır, Merhametlidir.

 

Tanrı, Kuran vasıtasıyla bize teslimiyet dinini tamamladı. İbrahim pratikleri iletmiştir. Muhammed Kuranı iletmiştir ve din tamamlanmıştır. Reşad da Kuran'ı tasdiklemiş ve Kuran'la vaaz etmiştir.

 

[14:4] Biz, onlara bir şeyleri açıklığa kavuşturması için kendi halkının dilinde (vaaz etmesi) dışında hiçbir elçi göndermedik. TANRI sonra irade ettiği kişiyi saptırır ve irade ettiği kişiye rehberlik eder. O Kudretlidir, Bilgeler Bilgesidir.

 

Antlaşma elçisi de kendi halkının dilinde Kuran’ı vaaz etmekle yükümlüdür (İngilizce Kuran çevirisi ve dersleri).

 

[5:19] Ey kutsal yazı halkı! “Biz hiçbir vaiz veya bir uyarıcı almadık” demeyesiniz diye, elçilerin olmadığı belirli bir sürenin ardından elçimiz size bir şeyleri açıklamak için gelmiş bulunuyor. Artık size bir vaiz ve bir uyarıcı geldi. TANRI Her Şeye Gücü Yetendir.*

 

Aynı zamanda Kuran üzerine bir şeyleri açıklamakla yükümlüdür.

 

*5:19

Bu ayet, Tanrı’nın Antlaşma Elçisi’nin gelişi ile alakalı Kutsal Kitap’a ve Kuran’a ait kehanetin gerçekleştiğini bildirmektedir (Malaki 3:1, Kuran 3:81). Bu elçinin adı Kuran’ın içine matematiksel olarak “Reşad Halife” şeklinde kodlanmıştır. Bu çok özel ayet, spesifik delilin takdim edilmesini icap ettirir. “Reşad”ın sayısal değeri (505) artı “Halife”nin sayısal değeri (725) artı sure numarası (5) artı ayet numarası (19) değerleri toplandığında 505 + 725 + 5 +19 = 1254 veya 19x66 elde ederiz. On dokuz, Reşad Halife aracılığıyla vahyedilen Kuran’ın ortak paydasıdır. Daha fazla delil ve spesifik ayrıntılar Ek İki’de bulunmaktadır.

 

Eğer tüm yukarıdaki ayetlere bakarsak, Tanrı antlaşma elçisiyle giriştiği işi eksik bırakmış diyebilir miyiz? Hiçbir elçi işini yarım bırakmış mıdır? Yani, "Reşad kaç tane çeviri yaptı" diyerek son çeviriyi atabilir miyiz? Eğer Tanrı her giriştiği işini tamamladığını söylüyorsa, otomatikman antlaşma elçisinin tamamlanmamış işi olan önceki çevirileri geçersizdir ve son çevirisi tamamlanmış mesajıdır.

 

Ünlü Bahane

[16:35] Puta tapanlar derler ki “TANRI irade etmiş olsaydı ne biz ne de atalarımız O’nun yanında başka putlara tapmazdık. O’nun haram kıldıklarının yanında başka bir şey de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynı şeyi yaptılar. Elçiler, mesajın tamamını iletmek dışında başka bir şey yapabilirler mi?

 

Her elçi işini başarılı bir şekilde bitirir, mesajın tamamını iletir ve gider. Dolayısıyla Tanrı’nın antlaşma elçisi işini eksik bırakmış olamaz ve biz de son çevirisini, tamamlanmış mesajını okumalıyız ve önceden çevirilerin var olması buna karşı bir bahane olamaz, misyonunu açıklayan ayetleri göze alırsak.






24 Eylül 2020 Perşembe

3 Büyük Mucize

 Tanrı'nın Antlaşma Elçisi Reşad Halife'nin aşağıdaki videoda değindiği mucizeleri aşağıdaki başlıklara tıklayarak excell dosyalarında görebilirsiniz. Excell dosyalarını hazırlayan Bilal Günal kardeşimizi Tanrı lütuflandırsın diliyorum.



1. Mescit duvarında asılı olan 

2. Birincisi

3. İkincisi

3 Temmuz 2020 Cuma

Zekatın oranı Kuran'da geçmiyor. Neden %2,5 veriyorsunuz?

Aşağıda sorulan bir soruya verilen cevap yer almaktadır.



Selam oncelikle bu soru sadece bir başlangıç merak ettiklerimden sadece birisini yazmak istedim.Eğer geri dönüş yaparsanız ilerisini bende merak ediyorum:) resad halife nin biz sadece kuran a uyarız , kuran da varsa kabul ederiz yoksa reddederiz dedigini işittim ve bu benim kabul ettiğim bir prensip.Resad halife bu kriteri vaaz ettiği halde neden zekat 40 ta 1 dir diyor, bunu nasıl açıklamıştır.Şayet bu konuda bilginiz var ise beni de bilgilendirmenizi rica ediyorum saygılar





Selamun Aleykum,

Reşad Halife, ''Kuran, Tüm Kuran ve Kuran Dışında Hiçbirşey'' prensibini öldüğü zamana kadar savunmuştur. Hatta ''Sadece Kuran'' inancının ilk savunucularından birisidir. 

''Sadece Kuran'' diyenlerin çoğunluğu Kuran'ı anlamadıkları için İbrahim'in Dininin pratikleri konusunda büyük bir kaos yaşıyorlar. Kuran, Muhammed Peygamber yoluyla bizlere iletildi ve Kuran, Muhammed Peygambere bu pratikleri aynen devam ettirmesini emretti [Lütfen 3:95 ve 16:123 ayetlerine bakınız]. Bununla birlikte, Kuran'da İbrahim'in Dininin direkleri [Namaz, Hac, Zekat ve Oruç] konusunda kapsamlı bilgi verilmiyor. Peki neden?

16:64 ayetini dikkatle okursanız, orada Kuran'ın indiriliş amacı açıklanıyor. ''İhtilaf'' edilen, yani bir yerlerde tahrifat olan konulara değinmek için indirildiğini görüyoruz. 

 '' [16:64] Biz sana bu kutsal yazıyı, ihtilaf ettikleri şeyleri kendilerine göstermek ve iman eden insanlara rehberlik ve rahmet sağlamak için vahyettik.''

Dolayısıyla, Kuran'ın metodu anlaşıldığı zaman bu direkler ve İbrahim Dininin tüm ayrıntılarına kolaylıkla ulaşılıyor. Kuran, İbrahim Peygamberle inmedi ve Kuran İbrahim Peygamberin dinini devam ettirin diyor. O halde, İbrahim'in Dini bir yerlerde yaşanıyor olması gerekir ki bizlere bunu dikte edebilsin. Ben size ''X dinini devam ettir'' desem [3:95, 16:123'te denildiği gibi], bunu söylemem için sizin o dini çok iyi bilmeniz gerekir ve aynı zamanda bu dinin bir yerde uygulanıyor olması gerekir. Ölmüş veya yok olmuş bir dini devam ettir diyemem. Eğer ölmüş veya yok olmuş bir dini devam ettir  diyorsam, o zaman bu dini size baştan sona size tarif etmem gerekir.  ''El-Salatı ikame et'' dersem ve eğer ''o bilinen (EL) Salat'' kayıpsa, ölüyse, bilinmiyorsa o zaman ''bilinen'' anlamına gelen ''el'' ekini koymam mümkün müdür?

''Oruç sizin için ve sizden öncekiler için hükme bağlandı'' diyor ayet. Peki onlardan öncekiler orucun varlığını ve uygulanışını nasıl bildiler? Orucun nasıl ve ne şekilde uygulanacağı ne Tevrat'ta ne İncil'de yazmaz, kaldı ki ''sizden öncekiler'' dediği kişiler Kuran'a daha erişmemiş kişiler idi. 

''Oruç Vurgulandı ve Değiştirildi*
[2:183] Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekiler için hükme bağlandığı gibi sizin için de hükme bağlandı ki kurtuluşa eresiniz.
 *2:183-187 Teslimiyet’teki tüm görevler gibi oruç da İbrahim aracılığı ile hükme bağlandı (22:78, Ek 9 & 15). Kuran’ın vahyedilişinden önce oruç boyunca cinsel ilişki yasaktı. Bu kural, 2:187’de Ramazan gecelerinde cinsel birleşmeye izin verecek şekilde değiştirildi. ''

Meryem rüku edenlerle birlikte rüku edip  ''El-Salatı'' ikame ederdi. Peki bunu nereden biliyordu? Tevrat'ta yoktu. 

Musa ve İsa namaz kılardı. Peki bunu nasıl biliyorlardı?

Kuran, ''Yahudi ve Hristiyanlar 'Namazı' kaybetti'' diyerek onları eleştirir. Tevrat ve İncil'de namaz ve uygulanışı yok. O halde Kutsal Yazıda geçmeyen bir şeyi kaybettikleri için neden eleştirildiler? 

  Tüm bunlar bize bu pratiklerin korunarak geldiğini ve Kuran'ın sadece ihtilaflı veya tahrif edilen noktalara değindiğini [16:64] ispat eder. 

Dolayısıyla yapmamız gereken şey çok basit: ''Şuan İbrahim Dininin evrensel olarak üzerinde ihtilaf olmayan pratiklerini aynen devam ettirmek [hiçbir ekleme-çıkarma yapmadan] ve onları Kuran ile revize etmek''

Aşağıda Kuran'ın İbrahim'in Dini konusundaki mükemmel metodunu görmeniz için bazı örnekler vereceğim. 

Zekat evrensel olarak her yerde %2,5 olarak uygulanıyor. Eğer bu bozulmuş olsaydı veya üzerinde ihtilaf olsaydı Kuran 16:64 gereği buna değinirdi. Ancak Zekatın veriliş zamanı tahrif edildiği için [yılda bir veriliyor]  bakıyoruz ki, Kuran veriliş zamanını özellikle belirtiyor. 

'' Zekât “Hasat Gününde” Verilmelidir *
[6:141] Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, hurma ağaçlarını, tatları farklı olan ekinleri, zeytinleri ve narıbirbirine benzeyen fakat farklı meyveleri tesis eden O’dur. Onların meyvelerinden yiyin, ödenmesi gereken zekâtını hasat gününde* verin ve hiçbir şeyi israf etmeyin. O, müsrifleri sevmez.
*6:141 Zekât bağışı çok önemlidir, En Merhametli Olan, rahmetini onu verenlere has kılmıştır (7:156). Ancak bozulmuş Müslümanlar bu önemli buyruğu kaybettiler; onlar Zekâtı sadece yılda bir defa verirler. Burada Zekâtın “gelir elde ettiğimiz günde” verilmesi gerektiğini görüyoruz. İbrahim aracılığıyla bize gelen oran, net gelirimizin %2,5’udur. ''

Namazın ses tonunun bozulacağını Tanrı biliyordu ve bu nedenle Kuran'a bu bozulan kısmı koydu. 

'' [17:110] De ki, “O’nu ister TANRI diye çağırın ister En Lütufkâr Olan diye çağırın; hangi ismi kullanırsanız kullanın, en güzel isimler O’na aittir.”
İletişim Dualarının (Namazın) Ses Tonu
İletişim Dualarını (Namazı) ne çok yüksek sesle telaffuz et ne de içinden; orta bir ses tonu kullan. ''

Tanrı, abdestin 9-10 basamağa çıkarılacağını biliyordu bu nedenle abdestin ayrıntılı basamaklarını 5:6 ayetine yerleştirdi.

Bu örnekler çoğaltılabilir.

Tüm bunlar İbrahim'in Dininin ne hadislerle ne de Kutsal yazılarla gelmediğini gösteriyor. Tanrı İbrahim'in Dinini bizlere ulaştırmak için ''evrensel kabul ve Kutsal Yazının ihtilaflı konulara değinmesi metodunu'' sunuyor. Bunu Kuran'dan çok net anlıyoruz.

Peki Sünniler, yani Kuran'ın tam ve yeterince detaylı olduğuna güvenmeyen kimseler ne yaptılar? 

Kuran'ın bu metodunu bulamadıkları ve şirke meyilli oldukları için bu konularda binlerce uydurmaya sarıldılar. Ve Dinin içine birçok bid'at karıştırdılar.

Peki günümüz sözde Kuran Müslümanları ne yaptılar?

Kuran'ın bu metodunu anlamadıkları için binlerce değişik pratik şekli ve yorumu ürettiler ve birçok bid'at ürettiler. Ve geçmişte Yahudi ve Hristiyanlar gibi namazın ve diğer pratiklerin gerçek şekillerini kaybettiler. Eğer Kuran'dan sonra yeni bir kutsal yazı gelecek olsaydı ''Kuran Müslümanları [aslında bu tanımlamayı kullanmak istemiyorum ama artık galat- meşhur oldu]  namazı kaybettiler'' diye eleştirilirlerdi. Yahudi ve Hristiyanlar ''Ama Tevrat ve İncil'de yazmıyor'' diye bir savunma yapamayacakları gibi bu kişiler de aynı savunmayı yapamazlar. Çünkü Kuran onlara ayrıntılı bir yol haritası sunmuş durumda.

Kuran Tam ve Yeterince detaylıdır. Gerek duyulan ve duyulacak kadar ayrıntı vardır. Kuran'ın metodunu anlayabilen birisi zekatın %2,5, namazın 24434, Haccın şuan uygulanan ritüelleriyle [Medine'ye gitmek değil, İbrahim Muhammed'in mezarına gitmedi çünkü] aynen uygulanması gerektiğine kesin emin olacaktır. 

Lütfen aşağıdaki linkleri de dikkatlice inceleyiniz, eğer bu konuda ciddi ve samimi iseniz derin bir araştırma ve derin bir düşünmeye giriniz. O zaman net olarak dinin ne kadar basit olduğunu göreceksiniz. Kuran dışında hiçbir şeye ihtiyacınız olmadığını anlayacaksınız.





Esenlikler diliyorum

İskender
Editör

Teslimiyet.org 

10 Haziran 2020 Çarşamba

''Yetkilendirilmiş Çeviri ve Edip Yüksel'' üzerine bir soru ve cevap

SORU


Merhaba. Böyle çeviriler yayınladığınız için sağolun. Daha önce maalesef ki misak elçisinin 14 görevinden ve yetkilendirilmiş çevirisinden haberim yoktu.

Ama hala yerine tam oturmayan kısımlar var: Bazı meallerdeki çeviriler Reşad Halifenin mealinden daha mantıklı geliyor. Mesela Nisa 34'le ilgili bazı açıklamalar 'vurmak' kelimesinin olmamasını daha iyi ifade ediyor. Veya Nisa 102'de savaş durumundaki salatla ilgili ayeti inceleyince, namaz olarak çevrildiğinde bazı hatalar olduğu göze çarpıyor: (https://youtu.be/4APNPrfRORQ örneğin bu videoda 44:12'de Nisa 102'nin geleneksel çevirisinin yol açacağı mantıksal tutarsızlıklar anlatılmış). Bu ayet Reşad Halife'nin mealinde de aynı şekilde namaz olarak çevrilmiş. Yani kısacası, farklı konularda türlü yorum ve açıklamalarda bulunanlar var veya bazı muğlak kavramları görece daha iyi anlamlandıranlar var. Salat gibi mesela. Bu konuda içimi rahatlatacak ne söylersiniz? Yani bu insanlar gerçekten ayetleri saptırıyor kendi anlayışlarına göre mi yorumluyorlar. Doğru veya yanlış olmasına bakmaksızın Reşad Halife'nin yetkilendirilmiş çevirisini referans almalı mıyız? Bu çevirinin bazı hataları olma ihtimaline karşılık nasıl bir savunma yapmalıyız kendi içimizdeki şüpheleri giderme adına. Çünkü böylesi bir şey büyük bir kolaylık olur. Yani bir yandan da alıştırıldık çeviriyle ilgili süregelen tartışmaları içselleştirdik sanki hep sürecek şeylermiş gibi kabullendik belki de.

Türkiye'de 19 mucizesine şahit olanların neredeyse hiçbiri Reşad Halife'nin 14 görevinden veya yetkilendirilmiş çevirisinden bahsetmiyor veya haberdar bile değil. Burada da şunu sormak gerekiyor Edip Yüksel neden kendisi meal yazmakla uğraşsın, Allah böylesine kolaylaştırıcı bir şekilde, Reşad Halife'ye meal yazdırmışken. Yani bu fazlasıyla ciddi bir konu ve bahsini hiçbir yerde görmedim. Böyle ciddi bir konuya kayıtsız kalınması iki şeyi düşündürüyor:

1) Ya bu konuda yani Reşad Halife'nin, 14 görevi olduğunu açıklamasında ve çevirisinin yetkilendirilmiş olduğunu söylemesinde  ciddi bir problematik var
2) ya da bu konuya kayıtsız kalanlarda ciddi bir sıkıntı var.

Yani Türkiye'deki, Edip Yüksel sayesinde 19'la tanışmış olanlardan bahsediyorum. Ve 19'a tanık olmuş bu kadar insanın böyle bir meseleden haberi bile yok.

Tabi merak ettiğim bir şey de şu: Edip Yüksel 19'u anlatırken neden Reşad Halife'nin 14 görevinin ve yetkilendirilmiş çevirisinin bahsini açmıyor? Bu iki şeyin, Reşad Halife'nin kendi hezeyanları olduğunu ve 19 mucizesiyle ilgili olumsuz bir algı yaratmasının önüne geçmek için mi bu konular yokmuş gibi davranıyor; yoksa kendi içinde başka öncelikleri mi var?... Yani Reşad Halife'yle arkadaşlık etmiş birisinin böyle ciddi bir konuda böyle ketum bir tutum içinde olması zihnimde pek çok şüpheyi birden tetikledi ve bu düşünce akışını durdurup meseleleri kafamda netleştirmek istiyorum.

Ve Nisa 34'ü de Nisa 102'yi de tek başıma inceleyecek teknik bilgim olmadığı için en doğru çözüme ulaşmaya çalışıyorum. Ki gördüğüm kadarıyla Nisa 34 ve Nisa 102 çeviri tartışmalarında bir alışkanlık ve vazgeçilmez bir tercih haline gelmiş durumda; sürekli tartışıyor sonra tekrar sonra tekrar ve bir daha tekrar tartışıyorlar sosyal medyada gördüğüm bu...

Genel olarak çekincelerimi ve akla düşmesi muhtemel soru işaretlerini anlatmaya çalıştım... Çeviriler için teşekkürler, iyi çalışmalar, selamlar...
------------------------------

CEVAP


Selamun Aleykum,

İki temel konuyu soruyorsunuz.

1. Yetkilendirilmiş İngilizce Versiyon’da yanlış çevrildiğini düşündüğünüz ayetler var.
2. Edip Yüksel ile Reşad Halife arasında derin ve büyük çelişkiler var ve bunlar ne anlama geliyor?

Birinci konuda ne kadar teknik konulara inersek inelim işin içinden çıkamayız ve pek az noktada uzlaşabiliriz. Bunun pratiği Türkiye’de ve dünyada yaşandı ve hala yaşanıyor. Aslında bu yöntemle görünüşte bir topluluk gibi görünsek de kalplerimiz paramparça olur. Ve belli ki Tanrı bu konulara kesin çözüm getirdi ve bizlere ortak şekilde takip edeceğimiz, muhkem konularda birlik olacağımız, birçok müteşabih konuda bilgi sahibi olacağımız bir çeviri ile nimetlendirildik.  Çeviri ‘’Yetkilendirilmiş’’ bir çeviridir. Yani içinde hata olsa da bunlar Tanrı’nın kontrolündedir ve inkarcılar için boşluklar oluşturur. Dikkat ederseniz Edip Yüksel ve onun perspektifini takip edenlerin en çok sarıldıkları noktalar şunlardır: ‘’İçinde hatalar olması ve revizyona uğraması.’’ Bu iki noktaya Reşad Halife açık bir şekilde açıklık getirmişken biz ne diyebiliriz ki?

Şöyle belirtiyor;

>>> Zaman içerisinde gelen bilgilerin çeviriye yansıması
>>> Bu minör hataların inkarcılar için birer balık yemi olması.

Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=xUUtyLpJWpg&t=756s

Şahsen, aşağıdaki ifadelerden sonra ben iman etmeyi tercih ederim.

Aşağıdaki videonun ilgili dakikalarında açık ve net söylediklerine şahsen bir kılıf uyduramıyorum.


-- 8:16 Bunun herbir basamağı... Herhangi bir yazım hatası veya herhangi birşey bulduğunuzda, emin olabilirsiniz ki onlar Allah tarafından dizayn edilmiştir.

-- 8:30 Yani, her şey, bu kitabın herbir basamağı Allah tarafından dizayn edildi.

-- 12:28 Bu çeviri, buradaki herbir kelime Allah'ın kelimesidir, bunlar benim kelimelerim değil. Bu çeviri benim çevirim değil, bu Allah'ın çevirisi.

-- 23:50 Bildiğiniz gibi, Birinci Çeviri'de ilk ipucu çıktığında;  yani ''Yetkilendirilmiş İngilizce Versiyonu'' diye... Birçok insan protesto etti: ‘’Neden yetkilendirilmiş? Kim bunu yetkilendirdi?’’ şeklinde… Fakat burada 20. Ayet Arapça çok açık...‘’Taht’ın Sahibi tarafından yetkilendirilmiştir, tamamen desteklenmiştir.’’

Siz de gözlemleyebilirsiniz ki, ‘’Sadece Kuran diyen ve Reşad’ın elçiliğini kabul ettiğini söyleyenler’’ birçok konuda ihtilaf yaşıyorlar. Kuran'da çokça önem verilen, dinin en temel konuları dahil. Tanrı Kuran’da bizlere bu anlaşmazlıkları elçiye götürün diyor. Elçinin yalan ve iftira olmayan ''kulaklarımızla işitebildiğimiz'' dökümanlarına sahibiz. Bu kişilerin verdiği yanıt, ‘’Bizim gibi bir insana mı?’’ Sizce de Kuran'ın bu ayetleri, mucizevi bir şekilde tecelli etmiyor mu?

Edip Yüksel ve onun perspektifinde olanlarda (fikirlerini sabitleştirmiş olup bizlere saldıranlarda) çok açık şekilde ikiyüzlülük (münafıklık) delilleri var. Çünkü elçiye iman ediyoruz deyip her şeyini inkar ediyorlar. 

[63:1] İkiyüzlüler sana geldiklerinde, “Tanıklık ediyoruz ki sen TANRI’nın elçisisin”* derler. TANRI, senin Kendi elçisi olduğunu bilir ve TANRI da ikiyüzlülerin yalancı olduğuna tanıklık eder.

Evet yalancıdırlar çünkü Reşad’ın din adına, Tanrı adına söylediği şeylerin hiçbirini kabul etmiyorlar. Sadece ‘’Elçidir’’ diyorlar. Bu, ikiyüzlülük (münafıklık) değil de nedir?

Reşad, 14 görevinden birisini şöyle belirtiyor: ‘’5. Görev: Zekâtın (zorunlu bağışın) kurtuluş için bir ön şart olduğunu ilan etmek (7:156) ve Zekâtı yerine getirmenin doğru metodunu açıklamak (Ek 15)’’. Bu kişilerden hangisi bu açık, Tanrı adına söylenen şeyi kabul ediyor?  

Dördüncü görevini şöyle belirtiyor: ‘’Tüm insanlar için tek bir din ilan etmek ve Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ı etkileyen tüm bozulmaları gösterip temizlemek (Ek 13, 15, 19)’’. 

Edip Yüksel ve onun perspektifini kabul edenlerden hangisi İslam (Teslimiyet) Dinini onun vaaz ettiği gibi kabul ediyor?  63:1 Ayetini tecelli etmiyor mu? Tek söyledikleri, ‘’Bizim gibi bir insan, putlaştırmayalım.’’ Elçinin şahsı adına söylenen birşey değil bu, Tanrı adına söyledikleri nasıl putlaştırılabilir?  Bu kişilere göre, Tanrı elçisini gereksiz yere göndermiş. Bu besbelli ki ikiyüzlülüktür. Her elçi zamanında ve sonrasında ikiyüzlüler vardı da şimdi olmamasının bir garantisi var mı?

Ve bu kişilere dikkat edin, Reşad’ın din adına vaaz ettiklerini kabullenmemek için sürekli bir şüphe, sürekli bir bahane, bir kuruntu öne sürerler. Ve bunlarla mutlu olurlar ve kendilerini avuturlar. Asla kabul etmezler. Sürekli bir  kılıf uydurma hali vardır. Aşağıdaki ayetler şuanda tecelli ediyor. 57:14 ayetine dikkat edin.

En Kötü Kaybedenler
[57:13] O gün ikiyüzlü erkek ve kadınlar, iman etmiş olanlara diyecekler ki “Lütfen ışığınızın bir kısmını almamıza izin verin.” Onlara, “Arkanıza geri dönün ve ışık arayın” denilecek. Aralarına, iç taraftaki rahmeti dış taraftaki azaptan ayıran kapısı olan bir bariyer yerleştirilecektir.

[57:14] “Biz sizinle birlikte değil miydik?” diye onlara seslenecekler. Onlar da şöyle cevap verecekler, “Evet ama siz ruhlarınızı aldattınız, tereddüt ettiniz, kuşku duydunuz ve TANRI’nın yargısı gelinceye kadar kuruntular tarafından saptırıldınız. İllüzyonlar ile TANRI’dan başka tarafa çevrildiniz.

[57:15] “Bu nedenle, ne sizden ne de inkâr etmiş olanlardan hiçbir fidye alınamaz. Meskeniniz ateştir; odur sizin rabbiniz ve sefil meskeniniz.”




11 Mayıs 2020 Pazartesi

Oruca Başlama Vakti

Orucun başlama vakti üzerinde özellikle son yıllarda giderek artan tartışmalar yaşanmaktadır. Bu konuya Kuran ve Tanrı'nın Antlaşma Elçisinin Kuran'dan öğretileri kesin çözüm sunmaktadır.

Öncelikle Sülemyaniye Vakfı'nın açıklamalarını inceleyelim.

Bakara 187 ayetinin konuyla ilgili olan kelimeleri:

ve kulu: ve yiyin
veşrabu: ve için
hatta:  kadar  
yetebeyyene: ayırt edilinceye
lekumu: sizce
l-haytu: iplik
l-ebyedu: beyaz
mine: -ten      
l-hayti: iplik-
l-esvedi: siyah
mine              
l-fecri: şafağın


Ayette geçen kelimeler yukarıdadır. Bu ayette ‘’kızıllık’’ kelimesi geçmiyor. Süleymaniye Vakfının neredeyse tüm iddiasını temellendirdiği bu kelimenin nereden geldiğini görelim.



Aşağıdaki yazı ‘’Bilal Çetinkaya’’ isimli kardeşimizin araştırmasıdır.

KIZILLIK
Süleymaniye Vakfı, -9 derecelik açıyı ölçü kabul edip imsak vaktinin daha ileride olduğunu iddia etmektedir. Son Ahit olan Kuran’dan 2:187 ayetini ölçüt aldıkları öne sürseler de iddia ettikleri zaman diliminde oluşan görüntüyü desteklemek için Hadis’e başvurmaktadırlar. -9’da oluşan görüntüde bir kızıllık oluşmaktadır fakat Kuran’da referans aldıkları ayet de asla bir ‘’kızıllık’’ durumu veya ‘’kızıllık’’ ifadesi yoktur. Bu ‘’kızıllığın’’ doğruluğunu ispat etme amacı ile başvurdukları hadisler şunlardır:

‘’Yiyin, için; yukarı tırmanarak yayılan aydınlık sizi etkilemesin; enine yayılan kızıllığı görünceye kadar yiyin, için.'' (Ebu Davud, Vaktu's sahur Hadis No: 2348)

''Fecr, enlemesine yayılan kızıllıktır.'' (Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Ayrıca bu kızıllığı ispat için yine bir takım Sünni tahrifatı ile yapılmış sözlüklere dayanıyorlar. Tarafsız sözlüklerde böyle bir anlam bulmanız zordur. Ayrıca Tanrı tarafından yetkilendirilmiş çeviri bize Fecr’in anlamını Şafak olarak öğretir.

SİYAH İPLİK
Kızıllık çarpıtması ile yetinmeyen Süleymaniye Vakfı, siyah iplikte de büyük bir hata içerisindedir. -9 derecede oluşan, gözle bakışta yer küre ve gök yüzünün arasındaki mesafenin sıfıra yaklaştığı noktada oluşan ışık kırılmasını siyah iplik olarak isimlendirmektedir. İlgili ayetteki siyah iplik ifadesinin, gecenin karanlığını ifade ettiği açıktır. Ayrıca Yetkilendirilmiş Çeviri de tam olarak böyle söylemektedir: ‘’Şafak vaktinde aydınlığın beyaz ipliği gecenin karanlık ipliğinden ayırt edilebilir hale gelinceye kadar yiyip içebilirsiniz.’’ Kısaca siyah iplik bir ışık kırılması illüzyonu değil, gecenin karanlık ipliği olmalıdır. İmsak vaktinin gözleme dayandığını iddia eden Vakıf, gözle seçilebilecek bir ‘’Beyaz İplik’’ gösterememektedir. Kullandıkları görsellerde kızıllık ve açık gökyüzü maviliğini, beyaz iplik olarak tabiri caizse yutturmaya çalışmaktadır.
-----

Bilal kardeşimize teşekkür ediyorum.


Süleymaniye vakfının videosu:




Kuran, orucun Fecr (Şafak) vaktinde başladığını ifade ediyor ve Kuran ‘’fecr (şafak)’’ vaktinin tanımını da yapıyor.

[52:49] Ayrıca geceleyin ve şafak vaktinde yıldızlar gözden kaybolmaya başlarken de onu yücelt.

Şafak: yıldızların kaybolmaya başladığı an Astronomik Tan vaktidir: 

Kaynak: ["What Is Astronomical Twilight?". www.timeanddate.com.] Theoretically, the faintest stars detectable by the naked eye (those of approximately the sixth magnitude) will become visible in the evening at astronomical dusk, and become invisible at astronomical dawn.  

Ayrıca aşağıda ‘’Astronomik Tan’’ vaktinin bağımsız kaynaklarca çekilmiş fotoğrafı da yer almaktadır.





Kaynak: https://www.flickr.com/photos/ikewinski/8378865950



Kaynak: https://www.flickr.com/photos/tegaron/6695970385/

Görüldüğü gibi, Astronomik tan vakti kimi yerlerde gözlemlenebilir bir durumdur.

Ayetteki ''sizce'' kelimesinin bireyselliği ifade ettiğini söylemek bir yorumdur. Yani ''herkes bireysel olarak gökyüzüne bakar, gözlemler ve eğer siyah iplik-beyaz iplik ayırımını gözlemlerse o zaman oruca başlar'' şeklinde ayeti yorumluyorlar. Bu yorumun hayatla bağdaşmadığı açıktır. Çünkü kimi yerlerde Ramazan ayı boyunca hava durumu bulutlu, yağmurlu veya kar yağışlı geçmektedir. Böyle bir durumda kim nasıl gözlemleyecektir? ''Sizce'' ifadesinin imanlı bir toplumun o zamanki şartlarla araştırması veya çeşitli bağımsız gözlemler yapması (farklı yer ve zamanda) veya çeşitli hesaplamalar sonucu ayırt edebilir zamanı belirlemesini kastettiği dünya şart ve koşullarına bakıldığı zaman aşikar bir durumdur. Ve ayetin hayatla çelişmemesinin tek şartı da budur. Artı, başka ayetlerdeki ''sizce'' sözcükleri, bireyleri teker teker değil de tüm imanlıları kast etmesi de bir diğer delildir [bkz. 2:179].


Bakara Suresi 187. Ayetine göre, oruç ''Şafak vaktinde, aydınlığın beyaz ipliği gecenin karanlık ipliğinden ayırt edilebilir hale gelince'' başlamaktadır.

[2:187] Oruç gecelerinde eşlerinizle cinsel ilişki kurmanıza izin verilmiştir. Onlar sizin sırlarınızın koruyucularıdır, sizler de onların sırlarının koruyucularısınız. TANRI ruhlarınıza ihanet ettiğinizi bildi, sizi günahınızdan kurtardı ve sizi affetti. Bundan böyle, TANRI’nın sizin için izin verdiğini arayarak onlarla cinsel ilişki kurabilirsiniz. Şafak vaktinde aydınlığın beyaz ipliği gecenin karanlık ipliğinden ayırt edilebilir hale gelinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra, gün batımına kadar oruç tutun. (Ramazan’ın son on gününde) Mescide inzivaya çekilmeye karar verirseniz cinsel ilişki yasaktır. Bunlar TANRI’nın yasalarıdır; onları ihlal etmeyin. TANRI insanlar için vahiylerini bu şekilde açıklığa kavuşturur ki kurtuluşa ersinler.

[Son Ahit, Kuran’ın Yetkilendirilmiş İngilizce Versiyonu]

Kuran Şafak (Fecr) vaktinde, aydınlığın beyaz ipliği (en zayıf noktası), gecenin karanlık ipliğinden (en zayıf noktasından) ayırt edilebilir hale geldiğinde orucun başladığını söylüyor. Bu tam olarak, yoruma ihtiyaç bırakmadan bu meseleyi çözüme kavuşturuyor. Yani gecenin bittiği nokta ile Fecr’in başladığı noktayı, yani Astronomik Tan vaktini göstermektedir. 


Bu, Kuran'ın Yetkilendirilmiş İngilizce Versiyonu'na itaat edip güvenenler [81:19-20] artık kesinlik ifade etmektedir. Tanrı elçisini dini arındırmak [3:81], bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak [5:19] ve Tanrı’nın vahiylerini okumak [7:35] için gönderilmiştir. Tanrı’nın sistemi gereği elçilerin yoluna uyanlar için ek bir açıklama daha aşağıdaki videoda yer almaktadır. Videonun İngilizcesini şu an paylaşmak durumundayım, çünkü Türkçe’ye çevrilen videoda birçok hata mevcut. Aşağıdaki videonun 14. Dakikasından sonra orucun ‘’Fecr’den gün batımına kadar’’ olduğunu belirtmektedir. Artı, gün doğumundan 2 saat önce olduğunu belirtmektedir. Bu da tam olarak Astronomik Şafak vaktine denk gelmektedir.








17 Nisan 2020 Cuma

Çevirilerde neden ‘’Allah, İslam ve Müslüman’’ kelimeleri yerine ‘’Tanrı, Teslimiyet ve Teslim Olanlar’’ kelimelerini kullanıyoruz.


Çeviriler, Reşad Halife'ye ait dokümanların çevirileridir. Reşad Halife'nin bu konuda net ifadeleri mevcuttur. Aşağıda bu konulara değindiği yerlerin Türkçe çevirileri mevcuttur.

''Büyük Tartışma'' videosunda 6. dakikadan itibaren ilgili kısmın çevirisi aşağıdadır.



-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
A.Rahman: Pardon, fark ettim ki, ''God'' kullandınız, ''Allah'' kullanmadınız. Fakat, Kuran sürekli ''Allah'' der, çünkü Kuran Arapça gelmiştir. İngilizce veya Farsça gelmemiştir... ''Kur'anen Arabiyyen...''

Reşad: Ben ''Allahu Subhane ve Teala'' diye de söyledim. Bu, hangi dilde konuştuğunuza bağlıdır. Eğer İngilizce konuşuyorsanız, ''God'' demek zorundasınız, eğer Arapça konuşuyorsanız, ''Allah'' demek zorundasınız. Bildiğiniz gibi, siz Mısırlı'sınız. Mısırlı Kıptiler ''Allah'' kelimesini kullanırlar. ''İnşaAllah, MaşaAllah'' derler. Bazılarının ismi ''Abdullah'' tır. Dolayısıyla, ''Allah'' Arapça bir kelimedir.

A.Rahman: Yani ''God'' demek pekala sorun değildir öyle mi?

Reşad: Tabi ki de sorun değildir. Hangi dili kullanmanıza bağlıdır. Eğer, burada Birleşik Devletler'de sokakta biriyle karşılaşırsanız ve ''Allah'' derseniz, bazı insanlar Allah'ın  ''Allah'' isminde bir adam olduğunu zannederler. Veya Allah bir yerlerde ''Irak''tır. Bu gerçekte olan bir şey. Benim oğlumun sınıfında ''Allah'' ın Irak olduğunu zannediyorlar. Oğlum karşı çıkmak zorunda kalmış.


Demek istediğim, hangi dili kullandığınıza bağlıdır. Eğer İngilizce kullanıyorsanız ''God'' demek zorundasınız. Eğer Fransızca kullanıyorsanız ''Dieu'' demek zorundasınız. Eğer Farsça kullanıyorsanız ''Ğuda'' demek zorundasınız. Eğer Arapça kullanıyorsanız ''Allah'' kullanırsanız.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Aşağıdaki kısım ‘’Submission Perspective’’ bülteni, 1989-Eylül ayına aittir.



------------------------------------------------------------------------------------------------------
Başyazı

Neden isim değişikliği?
Bu bültenin adı artık MÜSLÜMAN PERSPEKTİFİ yerine TESLİMİYET PERSPEKTİFİ’dir.

Bu, önemli değişikliklerin ortaya çıkışına işaret etmekte ve yeni bir birleşme çağını müjdelemektedir. Bundan böyle, tapınmalarını YALNIZ o Tek Gerçek Tanrı'ya adamış olan tüm imanlılar, “Tek Gerçek Din” bayrağı altında birleştireceklerdir (Kuran 2:62; 3:19, 85, 113; 5:69).

Bu sırf bir insanın ya da insan topluluğunun yeni ve parlak bir fikri değildir; bu kaçınılmaz uygulama için mukadder olan ilahi bir plandır Tanrı tüm imanlıların kalplerini yeni fikirlere açık/anlayışlı kılacaktır. En Lütufkâr Olan, Kendi Antlaşma Elçisini, Tanrı’nın birleşme ve saflaştırma mesajını iletmesi için gönderdi (Malaki 3:1, Kuran 3:81).

İşte, önümde yolu hazırlaması için elçimi gönderiyorum; Antlaşma Elçisi. Fakat onun geldiği güne kim dayanacak? Ve o göründüğünde kim ayakta durabilir? Çünkü o bir arıtıcının ateşi gibidir veya çırpıcının kül suyu gibidir.  O, oturup arıtacak ve arındıracak. [Malaki 3:1-8]
 Tanrı peygamberlerle bir antlaşma yaptı: ‘’Ben size Kutsal Yazı ve hikmet vereceğim, ardından sizden sonra bir elçi gelip sizin mesajınızı doğrulayacak. Ona iman edin ve onu destekleyin….’’ [Kuran 3:81]


Birleştirme gündemindeki en önemli konulardan biri Tanrı’nın halkının adıdır; birleşik imanlılar. “Müslüman” ve “İslam” kelimeleri isim DEĞİLDİRLER; bunlar sırasıyla "Teslim Olan" ve "Teslimiyet" anlamına gelen Arapça kelimelerdir. Nuh, İbrahim, Süleyman ve hatta cinler “İslam” ve “Müslüman” hakkında konuştuklarında Arapça konuşmadılar; kendi dillerini kullandılar. Lütfen şu ayetleri okuyun: 2: 131; 7: 126; 10:72; 22:78; 27:31, 42; 28:53; 72:14. İsa’nın havarileri “Müslüman” olduklarını söylediklerinde Arapça söylemediler (3:52). Hristiyan bir Arap, Arapça’da ‘’Nasrani’’ olarak isimlendirilir. Ancak İngilizce konuştuğumuzda bu Arapça kelimeyi kullanmıyoruz. Bu “tanımları,” “isimlere” dönüştürme, daha sonra “İslam” ve “Müslümanlara” adını karalamak Şeytan’ın planı olmuştur. Biz şimdi, halıyı Şeytan'ın ayaklarının altından çekmek için seferber olduk.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------


Aşağıdaki kısım ‘’Yetkilendirilmiş Çeviri’’ hakkında konuştuğu ses kaydından bir kısım. 



-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    ‘’Ve tebrikler!... Yeni çeviriye başlıyoruz. Size şimdi söylemek istiyorum ki, yayına gitmeden önce bu eskimiş/modası geçmiş oldu. Ki bu sizin tebrik edilmeniz gereken çok büyük bir işaret. Çünkü biz yayınevinin çalışmasından daha hızlı ilerliyoruz. Örneğin, başlık sayfasının altında ‘’İslamic Production-Tuscon (İslamî Yapım- Tuscon)’’ görüyorsunuz. Bir sonraki baskıda ‘’United Submitters International-Tuscon (Uluslararası Birleşik Teslim Olanlar)’’ olacak.  Bu, size baskıdan gelmeden önce neden eskimiş/modası geçmiş olduğu hakkında bilgi verir. Ve çeviri boyunca ‘’İslam,’’ ‘’Submission (Teslimiyet)’’ ve ‘’Müslüman,’’ ise ‘’Submitter (Teslim Olan)’’ olacak. Ve çeviri evrenselleşecek. Çünkü uygun değil, ‘’İslamic Production’’ uygun değil. Çünkü ‘’İslam’’ Arapça bir kelimedir, ‘’Production’’ ise İngilizce bir kelimedir. Arapça’da Hristiyan birini ‘’Nasrani’’ diye adlandırırız. Fakat ‘’Christian Production (Hristiyan Yapım)’’ diyeceğiniz zaman ‘’Nasrani Production’’ demezsiniz. ‘’Christian Production (Hrsitiyan Yapım)’’ dersiniz. Her şey İngilizce’dir. 

Ayrıca, bunun Tanrı’nın tüm dünyayı test etmek istediği bir aşama olduğunu görebilirsiniz. Kuran mucizesi ilk ortaya çıktığında, mucizenin adı ‘’Muhammed’in Daimi Mucizesi’’ idi. Arapça, ‘’Al muzicat limuhammed ğalid.’’ Bu şekilde dağıtılmıştı ve hala bu şekilde etikete sahip. Fakat Araplar ve Müslümanlar hala mucizeyi anlayamadılar. 

Şu anki bahane olan ‘’Reşad Halife delirdi’’ veya kullandıkları ne bahane varsa doğru değil, kabul edilmez.  Yani ‘’Biz bu mucizeyi kabul etmiyoruz, çünkü Reşad Halife delidir.’’ Bunu yapamazsınız. Çünkü başlangıçta mucizenin adı ‘’Muhammed’in Mucizesi, Muhammed’in Daimi Mucizesi’’ idi. Ki bu doğru… Çünkü o, Muhammed Peygamber vasıtasıyla geldi. Tanrı, onu Peygamber vasıtasıyla Kuran’ın içinde dünyaya gönderdi. Ve o her zaman oradaydı. Ve hala, Araplar, bir önceki sayıda gördüğünüz gibi, çoğunlukla Araplar anlayamadılar. Veya anlamalarına izin verilmedi. Ve sonra bu gelişti, Tanrı gelişmesini irade etti ve evrenselleşti ve mutlak mucize oldu. Nasıl kabul edip etmeyecekleri önemli değildi. Aynısı ilk çeviri ve bu çeviri için de geçerli. ‘’Bu böyle, şöyle diyemezler.’’ Kitabın önüne baktıklarında, kitapta ‘’İslamî Yapım,’’ ‘’Tanrı tarafından onaylı tek din İslam’dır’’ yazıyor. Birkaç sayfa sonra, ‘’Tüm insanlar için tek bir dinin ilanı’’ yazıyor. İlk dikdörtgenin çevirisinde, ‘’Tanrı tarafından kabul gören tek din İslam’dır’’ yazdığını görebilirsiniz. Onların diliyle açık bir şekilde uyumlu olmasına rağmen, bu çeviriyi kabul etmediklerini göreceksiniz. Çünkü Tanrı, onlarla aynı fikirde olsanız bile karşı çıkmalarını ispatlamak istiyor. Çünkü onlarla aynı fikirde olsanız bile ve Yalnız Tanrı’ya tapmak ve Yalnız Tanrı’nın sözüne sarılma hakikatlarını onlara sunsanız bile, kalplerinde yoktur. Ve Tanrı onlara izin vermeyecektir, onlara müsaade etmez, birçok ayette okuduğumuz gibi, Tanrı onların gerçeği kabul etmelerine izin vermez. 

Sure 43’te, Yargı Gününde, Cehennem bekçisine, ‘’Rabbin işimizi bitirsin’’ diyecekler. Cehennem meleği, ‘’Hayır, siz sonsuza kadar böyle kalacaksınız. Size gerçeği getirdik, size gerçeği sunduk, ancak çoğunuz gerçek olandan nefret ettiniz’’ diyecek. Ki bu doğru, onlar gerçekten de, gerçek olandan nefret ederler. İnsanların gerçek olandan nefret etmesi akıl almaz bir şeydi fakat bu oluyor. Sürekli olarak gösteriyorlar, gerçek olandan nefret ediyorlar. Gerçek ile alakalı her şeyden nefret edecekler. Ve ondan uzak durmak isterler. Ve bu, Kuran’da belgelenmiştir. Dolayısıyla, size açıklamak istediğin, bunun basılmadan önce eskimiş/modasının geçmiş olduğudur. 

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Editör Notu: Çevirilerin Reşad Halife'nin mesajına uygun olması açısından bu 3 kritik kelimenin bu şekilde seçilmesi gerektiğini anlıyoruz. Bunları kullanmamak için hiçbir Kuranî ve mantıkî neden görmüyoruz. İnsanların vereceği tepkiden çekinip gerçek olanı sunmamak doğru değildir. Zaten, ''Allah, İslam ve Müslüman'' kelimelerini seçsek bile yine çeşitli bahanelerle reddedeceklerdir. Bu terminoloji aynı zamanda Teslimiyet'in (orijinal İslam'ın) algılarda sahte olandan ayırt edilmesine de hizmet edecektir. Evet bizler İbrahim'in Dini olan Teslimiyet'e mensubuz. Bizler Teslim Olanlarız ve yalnızca Tanrı'ya tapıyoruz. Şeytan'ın kelimeler üzerinden olan planına bir darbe olarak ve bu halıyı Şeytan'ın altından çekmek için bu kelimelerin kullanımını tercih ediyoruz. Bu demek değildir ki, diğer kelimelerin kullanılmasına karşıyız ve rahatsız oluyoruz. Diğer kelimeleri de isteyen ve tercih eden kişiler kullansınlar, bundan asla bir rahatsızlık duymuyoruz. Lütfen kimse de bizim bu tercihimizden rahatsızlık duymasın.

Esenlikler.

İskender Durmaz